Muhakemat | Üçüncü Makale | 104
(90-137)

Tenvir: Küre-i arz küçük, parça parça ve rengârenk ve mütehalif cam parçalarından farz olunursa herbiri başka çeşitle levnine ve cirmine ve şekline nisbetle şemsten bir feyz alacaktır. Şu hayalî feyz ise, ne Güneşin zâtı ve ne ayn-ı ziyasıdır. Hem de ziyanın temasili ve elvan-ı seb’asının tesaviri ve Güneşin tecellisi olan şu gûnagûn ve rengârenk çiçeklerin elvanı faraza lîsana gelirse, herbiri “Güneş benim gibidir” veyahut “Güneş benim” diyeceklerdir.

Fakat ehl-i vahdetüş şuhûdun meşrebi, ehl-i mahv ve sekrin meşrebidir. Safi meşreb ise, meşreb-i ehl-i fark ve sahvdır.

Tenbih: İşte vücûd-u Sâni’in delâil-i icmalîsi... Tafsili ise kütübü selâsede gelecektir. Eğer desen: “Delâil-i tevhidin burada velev icmâlen olsun beyânını isterim.” Derim ki: Delâil-i tevhid, o kadar müştehire ve çoktur ki; bu kitabda zikirden müstağnidirler. İşte

âyetinin sadefinde meknûn olan bürhanü’t-temanü’, bu minhaca bir menar-ı neyyirdir. Evet istiklal, ulûhiyetin hâssa-i zâtiyesidir ve lâzıme-i zaruriyesidir.

Ses Yok