Muhakemat | Üçüncü Makale | 107
(90-137)

Emma ba’dü: Ey hakîkatın âşıkı!.. Eğer vicdanımı mütâla’a etmekle hakîkatleri rasad etmek istersen; kalb dedikleri latîfe-i Rabbânîyenin pası ve zengârı hükmünde olan arzu-yu hilaf ve iltizam-ı taraf-ı muhalif ve mazur tutulmak için kendi evhamına bir hak vermek ve bir asla irca’ etmek ve mecmuun neticesini her bir ferdden istemek ki, za’fiyeti sebebiyle neticenin reddine bir isti’dâd-ı seyyie verilir (1) .

Hem de bahâneli çocukluk tabiatı, hem de mahâneli düşman seciyesi, hem de yalnız ayıbı görmek şanında olan müşteri nazarı gibi emirlerden o mir’atı taskil ve tasfiye et, müvazene ve mukabele eyle. Ekser emaratın imtizacından tezâhür eden hakîkatın şu’le-i cevvalesini karîne-i münevvire et; tâ ekaldeki evham-ı muzlimeyi tenvir ve def’ edebilesin... Hem de munsıfane ve müdakkikane ile dinle, kelâm tamam olmadan i’tirâz etme. Nihayete kadar bir cümledir, bir hükümdür. Tamam olduktan sonra bir vehmin kalırsa söyle...

Tenbih: Şu bürhanın suğrası, nübüvvet-i mutlakadır. Kübrâsı ise, nübüvvet-i Muhammed’dir (Aleyhissalâtü Vesselâm). İşte başlıyoruz:

İşâret: Sâni’in hikmeti ve ef’alindeki adem-i abesiyet ve kâinattaki en hasis ve en kalil şeyde nizamın müraatı ve adem-i ihmali ve nev’-i beşerin mürşide olan ihtiyac-ı zarûrisi, nev’-i beşerde vücûd-u nübüvvet, kat’an istilzam ederler...

Ses Yok