Şu hulle-i vücûdu bize giydirerek ve şu sermaye-i saâdet olan isti’dâdatı veren, cemi’-i evsâf-ı kemâliye ile muttasıf ve Vâcibü’l-Vücûd olan Hâkim-i Ezel’dir. Biz maaşir-i beşer dahi, şimdi saâdet-i ebediyenin esbâbını tedârik etmekle meşgulüz. Sonra birden ebede müteveccihen şehristan-ı ebedü’l-âbâd olan haşr-i cismanîye gideceğiz.
İşte ey hikmet, halt etme ve safsata yapma!.. Gördüğün ve işittiğin gibi söyle!..”
Haşr-i cismanîdir. Evet, hilkat onsuz olmaz ve abestir. Neam, haşir haktır ve doğrudur. Bürhanın en vâzıhı, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’dır.
Kur’ân-ı Mübîn, haşr-i cismanîyi o derece îzah etmiştir ki; edna bir şübheyi bırakmamış. İşte biz de kuvvetimize göre onun berahinini bir derece tefsir için birkaç makasıd ve mevakıfına işâret edeceğiz.
BİRİNCİ MAKSAD: Evet kâinattaki nizam-ı ekmel, hem de hilkatteki hikmet-i tâmme, hem de âlemdeki adem-i abesiyet, hem de fıtrattaki adem-i israf, hem de cemi’ fünûn ile sâbit olan istikra-i tâmm, hem de yevm ve sene gibi çok enva’da olan birer nevi’ kıyamet-i mükerrere, hem de isti’dâd-ı beşerin cevheri, hem de insanın lâyetenahî olan âmâli, hem de Sâni-i Hakîm’in rahmeti, hem de Resul-i Sâdık’ın lîsanı, hem de Kur’ân-ı Mu’ciz’in beyânı; haşr-i cismanîye sâdık şâhidler ve hak ve hakîki bürhanlardır.