İşâret: Şu tabiat ve kuvayı umûmîye tesmiye ettikleri emirler, kat’iyyen aklı ikna edecek ve fikre kendini beğendirecek ve nazar-ı hakîkat ona ünsiyet edecek hiçbir mülâyemet ve münâsebet yok iken ve şu kâinata illet ve masdar olmaya kabiliyeti mefkud iken, mahza Sâni’den tegafül ve intizamın ilcaından tevellüd eden yalnız ızdırar ile veleh-resan-ı ukûl olan kudretin âsârını şu matbaa-misâl olan tabiatın san’atından görmek, tabiatı mistar iken masdar tahayyül etmek; lâzım-ı eammın vücûduyla, melzum-u ehassın vücûdunu intaca çalışan akîm bir kıyasın neticesidir. Evet şu kıyas-ı akîm, dalâlet ve hayret vâdilerine çok yolları açmıştır.
Tenvir: Ef’al-i ihtiyariyenin nazzamı olan şerîat ve kanun şu kadar hark ve muhalefetle beraber birçok cühhal-i vahşiye; âdeta şerîatı bir hâkim-i ruhanî ve nizamı bir sultan-ı ma’nevî tevehhüm edip, bir te’siri tahayyül eder. Evet bir taburun veya askerin muttarid olan harekâtını ve yeknesak olan etvarlarını ve birbiriyle rabtolunan ahvâllerini müşahede eden vahşi bir adam, şu efrad-ı adîdeyi veyahut hey’et-i askeriyeyi, ma’nevî bir iple merbut zannederse; acaba garîb görünecek midir? Veyahut bir bedevi veya bir şâirü’ttab’, nâsı bir vaz’-ı hasende ifrağ eden ve mabeynlerini te’lif eden nizamı bir mevcûd-u ma’nevî ve şerîatı bir halife-i ruhanî temessül ederse, çok görünecek midir? Öyle ise kâinatın ahvâline taalluk eden ve tabiat tesmiye olunan ve tasdik-i enbiyâ veya tekrim-i evliyâdan başka hark olunmayan ve müstemirre olan şu şerîat-ı fıtriye-i İlâhîye, evhamda tecessüm etsin, neden taaccüb olunsun?
Vehim ve Tenbih: İnsanın zihni ve lîsanı ve sem’i; cüz’î ve teakubî oldukları gibi, fikri ve himmeti dahi cüz’îdir. Ve teakub tarîkıyla yalnız bir şeye taalluk eder ve meşgul kalır. Hem de insanın kıymet ve mâhiyeti, himmeti nisbetindedir. Himmetin derecesi ise, maksad ve iştigal ettiği şeyin nisbetindedir. Hem de insan teveccüh ve kasdettiği şeyde, güya “fenâ fil maksad” oluyor. İşte şu noktaya binâen hasis bir emir veya pek cüz’î bir şey, büyük bir adama isnad olunmaz. Zîra tenezzül etmez. Ve himmetini o küçük şeye sığıştıramaz. Himmeti ağır, o şey gâyet hafif olduğundan güya müvazenet bozulur.