Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 102
(1-445)
AKIL İLE HADÎSE YAKLAŞIM
Hadîsin mertebesini tesbit hususunda, yani rivayet ve senedindeki insanların hallerini değerlendirme mes'elesinde, onu ölçme, tabiri caiz ise, ayarını belirleme işinde, tek âlet ve kıstas vardır. O da cerh, nakd ve ta'dil âletidir. Eğer akıl ile hadîsin senedindeki râvilerin hâl ve durumlarını tesbitten ibaret olan o ölçüye bakıyor, değerlendiriyor ve ona göre hüküm ediyorsa ve o akıl da gerçek akıl ise; o zaman akıl ile hadîse yaklaşım mümkün olur denilir.
Akıl ile hadîse yaklaşımın ikinci bir imkân yolu daha vardır ki, o da şudur; müstaid bir âlim, Kur'anın her tarafına vâkıf ise ve O'nun bütün işaret ve nüktelerine ıttılaı varsa ve İslâmın hakikatlarını ve hadîs-i şeriflerdeki hikmet ve mânaların birbirleriyle olan münasebet ve ittisal yollarını kavramış ise, o durumda Kur'anın ve sair Ehadîs-i Sahihanın mânalarına ve hükümlerine zıd ve mugayir birşey gördüğü zaman, diyebilir ki: "Bu sözün hadîs-i Nebevî olmasında şüphe vardır." Zaten bu mevzuda şöyle dikteli ve kanunlu bir hadîs-i şerif de vardır ki: yahut Bu hadîs-i şerif birkaç değişik lafız ve rivayetlerle gelmiştir. Her ne kadar bazı muhaddislerce bu hadîs-i şerif zaif görülmüş, hattâ bazılarına göre mevzuluk mertebesinde olduğu ileri sürülmüşse de, amma diğer çoğunluk tarafa göre makbul addedilmiştir. Hem buna yakın lafızlarla gelmiş başka hadîsler de vardır.
Türkçe meâli: "Benden olduğu söylenen bir hadîs-i şerifi işittiğinizde onu Kur'anla karşılaştırınız, eğer muvafık gelirse benim sözümdür. Yoksa değildir."
Arzettiğimiz gibi, her ne kadar bazı muhaddisleri bu hadîs-i şerife ilişmişlerse de, amma tatbikatta görüyoruz ki; birçok ahvalde ona müracaat etmeden de yapmamış ve edememişlerdir. Nümuneler istiyorsanız, en kolayı, İmam-ı Sahavî'nin "El-Makasıd-ül Hasene" kitabına, Aclûnî'nin "Keşf-ül Hafâ" eserine ve Aliyy-ül Karî'nin "El-Esrar-ül Merfua" kitabına bakabilirsiniz.
Mezkûr iki yol dışında, hadîs-i şerifin mânalarının doğruluk derecesini ölçmek hususunda başka hiçbir yol yoktur. Yoktur amma yine de görüyoruz ki, âlim ve muhaddis ismi altındaki bazı şahısla, kendi akılsız akıllarını herşeye mühendis, her mes'eleye ölçü ve âdeta Nübüvvet ve Risalete miyar kabul etmiş kişiler, birçok Sahih hadîslerde; "Efendim bunu akıl kabul etmez!" diyerek, hadîsin namusun haleldar etmeye çalışmışlar. Bu iş, eskide olduğu gibi, asrımızda daha çok görülmektedir. Misal isterseniz, İmam-ı Suyûti'nin "El Hasais-ül Kübra" eserini sözde tahkik eden muhakkikin şarlatanlıklarına bakılabilir.
Evet, birçok hadîslerde: "Her devenin sırtında bir şeytan vardır." (*) denilmiş. Veya; "Deve şeytandan halkolunmuş." denmiş. İşte bu hadîsler ise, her cihetle sahihtirler. Şimdi birisi akılcılığıyla hadîsin mâna ve medlûlünü, teşbih kaziyesini ve sairesini düşünüp nazara almadan ona itiraz etse, elbette o akıl hezeyanlı, maskara bir akıl olması lâzımdır.
Keza başka bir hadîs-i şerifte: "Güneş şeytanın boynuzları arasından doğar" denilmiş... Yahutta: "Küfrün başı şu tarafta, yani şeytanın boynuzu olan güneşin doğduğu cihettedir" diye ferman etmiş.(**)
SÜPERLİLİK SEVDASI
Hadîse akıl ile yaklaşımın bir başka tarzı da süper olma sevdasına kapılmadır. Asrımızda biraz zeki olan hocalar, günlük moda halini alan ve din adamları sınıfında hayli revaç bulan asrîlik fikir ve zihniyete maddî akılcılık rüzgârına kapılmak sevdası hâkimdir. Yani, her asırda olduğu gibi bugün de bilhassa Arab dünyasında umumîleşen süper hoca olma, adından bahsedilme modasına kapılmak istidadı gösteriliyor. Yani maneviyat ve imanla, takva ve amel-i salihle inkişaf etmemiş olan akıllarıyla, hariçten gelen felsefî sual ve itirazlara, maddîlik içinde çırpınan akılcıklarıyla cevab bulamayan bu adamla, birçok İslâmî ve hadîse adi mes'elelere itiraz ederler. Akıllarının kavrayamadığı sahih hadîsleri bile, en ufak bir şüphe ile evvelâ za'fiyet ile, sonra da mevzulukla şâibelendirmeye çalışırlar. Bu davanın birçok örneklerini verebiliriz. Amma bazı şahısların isimlerinden ve kitaplarından söz edilmesi mecburiyeti olacağından, detayına inmek istemiyoruz.
Evet, İslâm dini, aklı muteber saymış. Hattâ usûlüddin ilminin bir kaidesi olan: "Akıl ile nakil birbiriyle muaraza ettikleri vakit, akıl asıl itibar olunur. Nakil ise te'vil olunur." diye pek mühim ve esaslı hüküm vermiştir. Lâkin ey birader, o akıl, senin ve benim gibilerin aklı değildir. Belki içtihad derecesine çıkan küllî marifet sahiblerinin ve nuranî basiret erbabının akıllarıdır. Ve böyle olan akıl ise, kendisine uygun gelmeyen bir mes'eleyi ve bir hadîsi inkâr değil, ancak te'vil ve tefsir ederler. Amma zamanımızın süper olma hevesi peşindeki bazı çocuk hocalar, asrîliğin bir modası olan herşeye itiraz etme, hadîs-i şerifleri çok tenkid, hattâ inkâr etme yolunu seçmişlerdir. Tâ ki denilsin:
_____________________
(*) Müstedrek-ül Hâkim 1/444; Müsned-ül Firdevs 3/60; El-Feth-ül Kebir 1/269 ve 2/232; Mecmua-üz Zevaid 10/131
(**) Sahih-i Buharî 9/67; Sahih-i Müslim 4/2229; El-Feth-ül Kebir 1/128 (İbn-i Hanbel, Daranî ve Müstedrek'ten); El-Musannef -San'anî 11/463; Müsned-i Firdevs 2/377 ve hâkeza sahibinin sahilleri...
Ses Yok