Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 99
(1-445)
TEMHİD

Bu "Temhid"de, yani Hadîs İlmi ve mes'eleleriyle alâkadar hazırlık evrakı mahiyetindeki şu kısımda, bize göre çok mühim noktaların tesbiti yapılacaktır. Giriş bölümünde işaret edilmiş mes'elelerin yanı sıra, daha birçok umumî ve hususî hal ve durumların hadîs işlerine ne derece te'sir ettiklerinin izahının isbatı yapılacaktır. Bunlar muayyen ve belli bir sıraya göre değil, müteferrik olarak kaydedilecektir.
CERH VE TA'DİL USÛLÜ, HADÎSİN MERTEBELERİNİ TESBİT ETMEDE ESASTIR
Muhaddisler arasında mütedavil olan cerh, nakd ve ta'dil usûlü, çok keskin bir silâh ve pek hassas bir ölçü âleti kabul edilmiştir. Bu usûllerin süzgecinden geçirilmedik hiçbir şey, hiçbir hadîs ve senedi kalmamış gibidir. Bilhassa hadîslerin senedlerine, râvilerin hal ve durumlarına ait olan hususlarda, âdeta ifrat derecede uygulanmış, kılı kırk yararcasına eleştiriler yapılmıştır. (*). Kur'an'dan sonra en sahih kitaplar olarak bütün ümmetçe kabul edilen Buharî ve Müslim'in hadîsleri hakkında da bu uygulama yapılmıştır. İmam-ı Buharî'nin hadîs aldığı seksen küsûr hocası hakkında ve Müslim'in 160 şeyhi hakkında da kelâm edilmiştir. (**)
Mezkûr tahliller bir tahkik gereğidir ve son derece bir samimiyet ve İslâm dini hakkında çok yerinde olan bir titizliğin ifade ve nişanesidir. Amma müstakim ve büyük muhaddisler her zaman cerh, tenkid ve ta'dil usûlüne hep beraberce götürmüşlerdir. Yani sadece menfî yönde tenkid etme değil, aynı zamanda tenkidde ifrat edenleri de i'tidal ve insafa getiren ve çağıran vazifesin de yapmışlardır. Aşk-ı hak ve din muhabbeti adına yapılmış olan bu vazifeyi, muhaddislerin cumhuru, yani mutlak ekseriyeti hakkıyla, garazsız ve taassubsuz olarak ifa etmişlerdir. Nasılki İbn-i Hacer-i Askalanî bu noktada yani cerhin yanında ta'dilin de her zaman bulunmasının lüzumu hususunda şöyle demiştir: "Eğer kendilerinden münkerden birşey rivayet edilmiş kimseleri hep zayıflar sınıfında dâhil etsek, o zaman muhaddislerden hiçbirisi bu kayıddan sâlim kalamaz." (Lisan-ül Mizan - İbn-i Hacer 2/308)
Böylece muhaddisîn-i kiramın yaptıkları hizmet, yalnız ve yalnı İslâm dini ve hâdis-i şerifleri tehzib adına olduğu anlaşılmaktadır.
Amma bu arada çok az bazıları ise, tenkid işinde ziyade ileri gitmiş, ta'dil yönüne âdeta hiç iltifat etmemiş gibidirler. İşte bu gibi müfrit bazı insanların inad ve taassubu, hadîs âlimlerini çok müşkil mevkide bırakmışlardır. Menfî tenkid, bir çeşit tahrib olduğundan, tahrib ise kolay ve yayılması daha çabuk olduğundan; İbn-i Hacer-i Askalanî ve İmam-ı Suyutî gib hadîs muhakkiklerini cevablar vermeye ve hadîs usûlünün ta'dil mekanizmasını çok işlettirmeye hayli zorlamış ve bu sayede birçok hadîs-i şeriflerin namusu haleldar olmaktan kurtulmuş ve hedere gitmekten halâs edilmiştir.
Bahsini ettiğimiz tenkidci grubun bir çoğunun, bilhassa imam ve hocalarının bu ziyadesiyle cür'etkâr tenkidlerinin sebebi, meslek taassubu namına olduğu anlaşılmıştır. Meslek taassubu olunca da, başkasını dinlememek ve ehemmiyet vermemek haletini intac eder. Bu da, ilimde bir istibdat, bir diktatörlük durumunu netice verir. Nitekim de vermiştir. Zirvedeki büyük imamlarından benzeri haller zuhur edince, onların mültezim ve mukallidleri artık ne hale girer kıyas edilsin.
:EKOLLEŞEN BU GRUP
İslâmın Ehl-i Sünnet Ve-l Cemaat ülemasının cumhuruna karşı muhalefet gösteren, bilhassa en başta İbn-i Teymiye'nin akide, fıkıh, hadîs, tefsir ve tasavvufun birçok mes'elelerinde... Ve onun bir talebesi olan İbn-i Kayyım-ı Cevzî'nin ise, bilhassa hadîs usûlünde bâriz muhalefetleri artık İslâm âleminde kökleşmiş ve ekolleşmiş bir duruma gelmiştir..İslâm âlemi için, hiç de hayırlı olmayan bu ekolün ürettiği muhalif fikirlerine karşı birçok eserler yazılmış, cevablar verilmiştir. Dolayısıyla İslâm'ın ittifakına, ittihadına bu ekolün büyük zararları olmuştur diyebiliriz.
İşte bu ekolün cumhur-u ülemaya muhalif olan mesleğinin, Kur'an ve hadîslerin zâhirî metin ve mânaları üzerinde taassub ve inadları icabı olarak; velâyet, keramet ve maneviyat gibi hususlara dair olan herşeye, her mes'eleye, hattâ sahil hadîslere de ilişmek ve onda zedeleyici bir gedik bulmak, hiç olmazsa kendi mesleklerinin anlayışına göre yorumlamak vaziyeti içine girmişlerdir. Tabii bu hal ile bunlar hakiki istikametli düşünceden çoğu mes'elelerde uzaklaşmışlardır.
_________________
(*) Ukud-ul Cevahir-il Münîfe- Zebidî sh: 14
(**) Feth-ül Barî Şerh-i Sahih-i Buharî 1/9
Ses Yok