Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 156
(1-445)
... Hem iki Deccal'ın sıfatları ve halleri ayrı ayrı olduğu halde, mutlak gelen rivayetlerde iltibas oluyor, biri öteki zannedilir. Hem "Büyük Mehdi"nin halleri sâbık Mehdilere işaret eden rivayetlere mutabık çıkmıyor, hadîs-i müteşabih hükmüne geçer, İmam-ı Ali (R.A.) yalnız İslâm Deccalından bahseder.» (Şuâlar sh: 579-582)
İşte Risale-i Nur'da Hadîs ilmi ve hakikatlarına dair bir çok mes'elelerden ancak nümune kabilinden bazı kısımlarını alabildik. Daha geniş tafsilât arzu edenler, 19. Mektub'un başındaki altı adet mühim esaslara ve ayrıca aynı risalede yer yer işlenen Hadîs İlmine dair nüktelere.. ve bir de Ondördüncü Lem'anın 1.Makamına ve Denizli, Afyon müdafaaları içinde yer yer mecburiyet karşısında verilen bazı cevablara ve ayrıca da lâhika mektublarına bilhassa Emirdağ Lâhikalarında bulunan Hadîs İlmi nüktelerine bakabilirler.
Görüldüğü üzere, Hazret-i Üstad Bediüzzaman, Hadîs İlmi ve usûlü mevzuunda büyük hadîs imamlarınca yüz kere, bin kere halledilmiş olan teferruatlı mes'elelere girmemiştir. Onun baktığı husus, halletmek istediği iş ve fasletmesini düşündüğü mes'ele; hadîsin umumî durumu ve bir nevi boş dedikodulardan kurtulmamış olan taraflarıdır. Üstad Hazretleri kendisine ve müceddiyetine hâs olan orijinal metoduyla niza'lı ve ihtilâflı olan umumî mes'elelerde, ihtilâf unsurlarını deşmeden, gayet nâzik, amma köklü ve râsih ve halledici şekilde mes'elenin hakikatını tahlil ederek ortaya koyar. Meselâ eğer mevzu', ihtilâflı ve kelâmlı bir hadîs mes'elesi ise, hadîs imamlarınca ayrı ayrı görüşler halinde tahlili yapılmış olan teferruat ve detaylarını nazara vermeden, ilk önce o hadîsin ifade ettiği mânayı ve işaret ettiği hakikatı ilmî ve aklî olarak isbat eder... Sonra da, öylesi bir sözün ancak mu'ciz-beyan olan kelâm-ı Nebevî'den olabileceğini ortaya koyar. Artık ondan sonra da, o hadîsin senedi üstünde yapılmış olan
münakaşa ve tenkidlerin bir manası kalmamış olur. Misal için Beşinci Şuâ'daki te'vili yapılmış hadîsleri ve bir kaç deccalın geleceğine dair hadîs hususunda yaptığı ilmî izahları gösterebiliriz.
İşte Bediüzzaman'ı bu mesleğini, yani müceddiyetinin metodunu bilmeyen bazı bîçareler, zannedilebilir ki; bugün herkesin, hattâ küçük medrese talebelerinin kolaylıkla öğrenmesi mümkün olan hadîsin usûlü denilen kanun ve kaidelerini bilmiyor da, onun için böyle yapıyor. Bu bîçare zancılar kuruntulu zanlarında devam edebilirler. Böylesi zancıılar İmam-ı A'zam Hazretleri hakkında da aynı şeyi düşünmüşlerdir. İmam-ı Gazalî hakkında da... Amma bu kabil zanların kısa nazarlılıktan, idrak nâkıslığından ve nihayet ilmen düşük seviyelilikten gelmiş olduğunu, büyük âlimler anlamışlar ve isbat etmişlerdir.
Kim ne derse desin; Risale-i Nur'un her mes'elede olduğu gibi, bilhassa hadîs mes'elesinde yaptığı acib orijinal tarz-ı beyan ve izahlarına dikkat edenler bilebilir ki; Bediüzzaman her mes'elede olduğu gibi, hadîs ilmi usûlünde de pek büyük ve belki son neticeye bağlayan bir tecdid getirmiştir. Evet o, iman ve akidede, tasavvuf ve velâyette ve hülâsa İslâmî esas ve temel olan herşey ve her mes'elesinde; işin asliyetine ve menbaına gitmiş ve mes'eleyi baştan almış.. ve bu zamanın ehline göre son derece nurlu ve büyük bir tecdid içinde hall etmiş, isbat etmiş ve neticeye bağlamıştır. Bu sayede avam-ı mü'minînin imanları şüphe ve vesveselerden muhafaza edilip her noktadan tahkim edildiği gibi, gerçek ve idrâki yüksek ülemanın da kalb ve kafaları bir sürü ihtilâflı meselelerden gelen vesvese ve şüphelerden kurtulmuştur:

RİSALE-İ NUR'DAKİ

HADÎS, HABER VE ESERLERİN NUMARALI CETVELİ

:HADÎSLER CETVELİNDEN ÖNCE BAZI NOTLAR

Nurlarda mevcud hadîs-i şeriflerin me'hazlerini şu gelecek kaide ve metodlarla tesbit etmeye çalıştık:
a- Hadîsin rivayet yolunu ve senedinin durumunu nazara almadık. Yani onun senedi üstündeki münakaşaları nazar-ı itibara almadık. Aynı mânayı ifade eden hadîs-i şerifleri beraberce bir mes'ele halinde tesbit etmeye çalıştık.
Meselâ, bir hadîs-i şerif, Buharî, Müslim'de varsa -ki senedi ve rivayetiyle sahihin sahihidir- ama aynı mânada haddâ bazan aynı lafızda bir başka hadîs, başka kitapta senedinin ravilerinin hal ve durumları itibariyle zaif diye işaretlenmiş olabilir. İşte bu durumlar bizi ilgilendirmemiştir. O hadîs, başka sahih hadîs ile aynı mânada ise ve aynı mânada olmasa da, muteber hadîs kitaplarında kayıtlı ise, me'haz olarak kabul etmiş ve almışızdır.
Risale-i Nur'un da, hadîsleri alma ve kaydetme usûlü, bu tarza yakın bir durumdadır. Yoksa hadîslerin her birisinin ayrı ayrı tarik ve az da olsa ziyade ve noksanlı, değişik lafızlarını ele alarak; "Şu rivayetteki hadîs zaif, şuradaki kuvvetlidir" diye ve bu arada muhaddislerin de ihtilaflı görüşlerini kaydederek işe girişseydik, mes'ele hayli uzayacaktı.
b- Mümkün mertebe hadîslerin kaynaklarını çokça göstermeye çalışmışız. Bundan gayemiz budur: İsimleri verilen me'hazlerden herhangi bir kitabı yanınnda bulunduranın, kolaylıkla açıp o hadîsi görmesini te'mindir.
c- Bazan senedi zaif olan bir hadîsi, ayrı ayrı birçok mevsuk ve mutemed kitaplardan gösteriyoruz. Bundan gaye; muhaddis-i kâmil İbn-üs Salah'ın dediği gibi: "Kesret-i nüsah, bazan tevatürü ifade eder..."
olan görüşü doğrultusunda, hadîs zaif dahi olsa, birçok hadîs imamının onun kabulü cihetinde bir nevi imzalarını ve tasdiklerini göstermektir.
Ses Yok