Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 155
(1-445)
Hangi mes'ele var ki, bazı kitaplarda ona ilişilmesin. Hattâ İbn-i Cevzî gibi büyük bir muhaddis bazı sahih ehadîse mevzu' dediğini, ülemalar taaccüble nakletmişler. Hem her zaif veya mevzu' hadîsin mânası yanlıştır demek değildir. Belki an'aneli sened ile hadîsiyeti kat'î değildir demektir. Yoksa mânası hak ve hakikat olabilir.» (Şuâlar sh: 420)
Yine, hem Denizli hem Afyon hapisleri hâdisesinde Risale-i Nur'ları ehl-i vukuf olarak mütalaa eden bazı asrî hocalar, hadîs-i şeriflerde bir kaç Deccal mes'elesine ilişmek istemelerine karşı Hazret-i Üstad şöyle cevab vermiştir:
Evvelâ: Bid'atkâr bazı hocaların telkinatıyla iddianamede, İslâm deccalı ve müteaddit birkaç deccalın gelmesini kabul etmiyor gibi Beşinci Şuâ'nın bir mes'elesine itiraz etmişler. Buna cevaben gayet parlak kat'î bir mu'cize-i Nebeviyeyi (A.S.M.) gösteren bir hadîs-i sahihte:
Yâni: Benim amcam, pederimin kardeşi Abbas'ın veledinde Hilâfet-i İslâmiye devam edecek. Tâ Deccal'a, o hilâfeti yani saltanat-ı hilâfet Deccal'ın muhrib eline geçecek." Yâni, uzun zaman beşyüz sene kadar hilâfet-i Abbasiye vücuda gelecek, devam edecek. Sonra Cengiz, Hülâgu denilen üç deccaldan birisi o saltanat-ı hilâfeti mahvedecek; deccalâne, İslâm içinde hükümet sürecek. Demek İslâm içinde müteaddit hadîslerde üç deccal geleceğine zâhir bir delildir. Bu hadîsteki ihbar-ı gaybî, kat'î iki mu'cizedir: Biri; hilâfet-i Abbasiye vücuda gelecek, beşyüz sene devam edecek... İkincisi de, sonunda en zâlim ve tahribci Cengiz ve Hülâgû namındaki bir deccal eliyle inkıraz bulacak.» (Şuâlar sh: 506)
Risale-i Nur'un Hadîs İlmi ve hakikatları hakkında bir çok yerinde kâfi ve mukni' ve İslâm âleminin umum muhaddislerinin cumhurunun ittifakına binaen beyanlar, ifadeler yapılmıştır. Bunlar çoktur, hepsini buraya dercetmenin imkânı varsa da, lüzumu yoktur. Onun için bu bahsi, Beşinci Şuâ'nın Mukaddemesindeki Hadîs İlmiyle alâkadar bazı kısımları vermekle bitirmek istiyoruz:
«Birinci Nokta: İman ve teklif ihtiyar dairesinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka olduğundan, perdeli ve derin ve tedkik ve tecrübeye muhtaç olan nazarî mes'eleleri elbette bedihî olmaz. Ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zaruri olmaz. Tâ ki Ebu Bekirler âlâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehiller esfel-i sâfilîne düşsünler. İhtiyar kalmazsa teklif olamaz. Ve bu sır ve hikmet içindir ki, mu'cizeler seyrek ve nâdir verilir. Hem dâr-ı teklifte gözle görünecek olan alâmat-i kıyamet ve eşrat-ı saat, bir kısım müteşabihat-ı Kur'aniye gibi kapalı ve te'villi oluyor. Yalnız, Güneşin mağribden çıkması bedahat derecesinde herkesi tasdika mecbur ettiğinden, tevbe kapısı kapanır; daha tevbe ve iman makbul olmaz. Çünki Ebu Bekirler, Ebu Cehiller ile tasdikte beraber olurlar. Hattâ Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın nüzûlü
dahi ve kendisi İsa Aleyhisselâm olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez. Hattâ "Deccal" ve "Süfyan" gibi eşhas-ı müdhişe, kendileri dahi kendilerini bilmiyorlar.
İkinci Nokta: Peygamber'e bildirilen umûr-u gaybiye, bir kısmı tafsil ile bildirilir. Bu kısımda hiç tasarruf edilmez ve karışamaz. Kur'anın ve hadîs-i kudsînin muhkematı gibi. Ve diğer bir kısmı icmal ile bildirilir, tafsilat ve tasviratı onun içtihadına havale edilir. İmana girmeyen hâdisat-ı kevniyeye ve vukuat-ı istikbaliyeye dair hadîsler gibi. Bu kısımda, Peygamberimiz (A.S.M.) belâgatıyla -temsiler suretinde- sırr-ı teklif hikmetine muvafık tafsil ve tavsir eder....
Üçüncü Nokta: İki nüktedir.
Birincisi: Teşbihler ve temsiller suretinde rivayet edilen bir kısım hadîsler, mürur-u zamanla avamın nazarında hakikat telakki edildiğinden vâkıa mutabık çıkmıyor. Ayn-ı hakikat olduğu halde vâkıa mutabakatı görünmüyor. Meselâ: Hamele-i Arş gibi arzın hamelesinden olan Sevr ve Hut namında ve misalinde iki melâike, koca bir öküz ve pek büyük bir balık tasavvur edilmiş.
İkincisi: Bir kısım hadîsler İslâmların ekseriyeti noktasında veya hükümet-i İslâmiyenin veya merkez-i hilâfetin nokta-i nazarında vürûd ettiği halde, umum ehl-i dünyaya şâmil zannedilmiş ve bir cihette hususî bulunduğu halde, küllî ve âmm telâkki edilmiş. Meselâ, rivayette vardır ki: "Bir zaman gelecek Allah Allah diyen kalmayacak." Yani, zikirhaneler kapanacak ve Türkçe ezan ve kamet okunacak demektir.
......
Beşinci Nokta: Hem her iki Deccal'ın asırlarına ait olan hârikaları, onların bahsiyle ve münasebetiyle rivayet edildiğinden onların şahıslarından sudur edeceği telakki ve tevehhüm edilmesinden, o rivayet müteşabih olmuş, mânası gizlenmiş. Meselâ, tayyare ve şimendiferler gezmesi...
... Hem bir kısım ravilerin kabil-i hata içtihatlarıyla olan tefsirleri ve hükümleri, hadîs kelimelerine karışıp hadîs zannedilir, mâna gizlenir. Vâkıa mutabakatı görünmez, müteşabih hükmüne geçer.
Yine, hem Denizli hem Afyon hapisleri hâdisesinde Risale-i Nur'ları ehl-i vukuf olarak mütalaa eden bazı asrî hocalar, hadîs-i şeriflerde bir kaç Deccal mes'elesine ilişmek istemelerine karşı Hazret-i Üstad şöyle cevab vermiştir:
Evvelâ: Bid'atkâr bazı hocaların telkinatıyla iddianamede, İslâm deccalı ve müteaddit birkaç deccalın gelmesini kabul etmiyor gibi Beşinci Şuâ'nın bir mes'elesine itiraz etmişler. Buna cevaben gayet parlak kat'î bir mu'cize-i Nebeviyeyi (A.S.M.) gösteren bir hadîs-i sahihte:
Yâni: Benim amcam, pederimin kardeşi Abbas'ın veledinde Hilâfet-i İslâmiye devam edecek. Tâ Deccal'a, o hilâfeti yani saltanat-ı hilâfet Deccal'ın muhrib eline geçecek." Yâni, uzun zaman beşyüz sene kadar hilâfet-i Abbasiye vücuda gelecek, devam edecek. Sonra Cengiz, Hülâgu denilen üç deccaldan birisi o saltanat-ı hilâfeti mahvedecek; deccalâne, İslâm içinde hükümet sürecek. Demek İslâm içinde müteaddit hadîslerde üç deccal geleceğine zâhir bir delildir. Bu hadîsteki ihbar-ı gaybî, kat'î iki mu'cizedir: Biri; hilâfet-i Abbasiye vücuda gelecek, beşyüz sene devam edecek... İkincisi de, sonunda en zâlim ve tahribci Cengiz ve Hülâgû namındaki bir deccal eliyle inkıraz bulacak.» (Şuâlar sh: 506)
Risale-i Nur'un Hadîs İlmi ve hakikatları hakkında bir çok yerinde kâfi ve mukni' ve İslâm âleminin umum muhaddislerinin cumhurunun ittifakına binaen beyanlar, ifadeler yapılmıştır. Bunlar çoktur, hepsini buraya dercetmenin imkânı varsa da, lüzumu yoktur. Onun için bu bahsi, Beşinci Şuâ'nın Mukaddemesindeki Hadîs İlmiyle alâkadar bazı kısımları vermekle bitirmek istiyoruz:
«Birinci Nokta: İman ve teklif ihtiyar dairesinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka olduğundan, perdeli ve derin ve tedkik ve tecrübeye muhtaç olan nazarî mes'eleleri elbette bedihî olmaz. Ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zaruri olmaz. Tâ ki Ebu Bekirler âlâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehiller esfel-i sâfilîne düşsünler. İhtiyar kalmazsa teklif olamaz. Ve bu sır ve hikmet içindir ki, mu'cizeler seyrek ve nâdir verilir. Hem dâr-ı teklifte gözle görünecek olan alâmat-i kıyamet ve eşrat-ı saat, bir kısım müteşabihat-ı Kur'aniye gibi kapalı ve te'villi oluyor. Yalnız, Güneşin mağribden çıkması bedahat derecesinde herkesi tasdika mecbur ettiğinden, tevbe kapısı kapanır; daha tevbe ve iman makbul olmaz. Çünki Ebu Bekirler, Ebu Cehiller ile tasdikte beraber olurlar. Hattâ Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın nüzûlü
dahi ve kendisi İsa Aleyhisselâm olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez. Hattâ "Deccal" ve "Süfyan" gibi eşhas-ı müdhişe, kendileri dahi kendilerini bilmiyorlar.
İkinci Nokta: Peygamber'e bildirilen umûr-u gaybiye, bir kısmı tafsil ile bildirilir. Bu kısımda hiç tasarruf edilmez ve karışamaz. Kur'anın ve hadîs-i kudsînin muhkematı gibi. Ve diğer bir kısmı icmal ile bildirilir, tafsilat ve tasviratı onun içtihadına havale edilir. İmana girmeyen hâdisat-ı kevniyeye ve vukuat-ı istikbaliyeye dair hadîsler gibi. Bu kısımda, Peygamberimiz (A.S.M.) belâgatıyla -temsiler suretinde- sırr-ı teklif hikmetine muvafık tafsil ve tavsir eder....
Üçüncü Nokta: İki nüktedir.
Birincisi: Teşbihler ve temsiller suretinde rivayet edilen bir kısım hadîsler, mürur-u zamanla avamın nazarında hakikat telakki edildiğinden vâkıa mutabık çıkmıyor. Ayn-ı hakikat olduğu halde vâkıa mutabakatı görünmüyor. Meselâ: Hamele-i Arş gibi arzın hamelesinden olan Sevr ve Hut namında ve misalinde iki melâike, koca bir öküz ve pek büyük bir balık tasavvur edilmiş.
İkincisi: Bir kısım hadîsler İslâmların ekseriyeti noktasında veya hükümet-i İslâmiyenin veya merkez-i hilâfetin nokta-i nazarında vürûd ettiği halde, umum ehl-i dünyaya şâmil zannedilmiş ve bir cihette hususî bulunduğu halde, küllî ve âmm telâkki edilmiş. Meselâ, rivayette vardır ki: "Bir zaman gelecek Allah Allah diyen kalmayacak." Yani, zikirhaneler kapanacak ve Türkçe ezan ve kamet okunacak demektir.
......
Beşinci Nokta: Hem her iki Deccal'ın asırlarına ait olan hârikaları, onların bahsiyle ve münasebetiyle rivayet edildiğinden onların şahıslarından sudur edeceği telakki ve tevehhüm edilmesinden, o rivayet müteşabih olmuş, mânası gizlenmiş. Meselâ, tayyare ve şimendiferler gezmesi...
... Hem bir kısım ravilerin kabil-i hata içtihatlarıyla olan tefsirleri ve hükümleri, hadîs kelimelerine karışıp hadîs zannedilir, mâna gizlenir. Vâkıa mutabakatı görünmez, müteşabih hükmüne geçer.
Ses Yok