Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 152
(1-445)
Hadîste an'aneli senedin faydası
«Sual: An'aneli senedin faidesi nedir ki; lüzümsuz yerde, malûm bir vâkıada "an filan, an filan, an filan" derler?
Elcevab: Faideleri çoktur. Ezcümle, bir faidesi şudur: An'ane ile gösteriliyor ki, an'anede dâhil olan mevsuk ve hüccetli ve sâdık ehl-i hadîsin bir nevi icmaını irae eder ve o senette dâhil olan ehl-i tahkikin bir nevi ittifakını göste
rir. Güya o senette, o an'anede dâhil olan herbir imam, herbir allâme; hadîsin hükmünü imza ediyor, sıhhatine dair mührünü basıyor.» (Mektubat sh: 95)
Mu'cizelere dair hadîsler, neden ahkâm-ı Şeriat hakkında gelen hadîsler gibi
kuvvetli senetleri yoktur?
«Sual: Neden hâdisat-ı i'caziye sair zarurî ahkâm-ı şer'iye gibi tevatür suretinde, pek çok tariklerle, çok ehemmiyetli nakledilmemiş?
Elcevab: Çünki ekser ahkâm-ı şer'iyeye, ekser nâs, ekser evkatta muhtaçtır. Farz-ı aynı gibi, o ahkâmın her şahsa alâkası var. Amma mu'cizat ise; herkesin herbir mu'cizeye ihtiyacı yok. Eğer ihtiyaç olsa da, bir def'a işitmek kâfi gelir. Âdeta farz-ı kifaye gibi, bir kısım insanlar onları bilse, yeter.
İşte bunun içindir ki; bazı olur, bir mu'cizenin vücudu ve tahakkuku, bir hükmün vücudundan on derece daha kat'î olduğ halde, onun ravisi bir-iki olur; hükmün ravisi on-yirmi olur.» (Mektubat sh: 95)
Peygamber (A.S.M.) geleceğe bakan haberleri, muayyen bir zamana ve cüz'î
bir tek hâdiseye bakıyor değiller
«Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın istikbalden haber verdiği bazı hâdiseler, cüz'î birer hâdise değil; belki tekerrür eden birer hâdise-i külliyeyi, cüz'î bir surette haber verir. Halbuki o hâdisenin müteaddit vecihleri var. Her def'a bir vechini beyan eder. Sonra ravi-i hadîs o vecihleri birleştirir, hilaf-ı vaki gibi görünür. Meselâ: Hazret-i Mehdi'ye dair muhtelif rivayetler var. Tafsilat ve tasvirat, başka başkadır. Halbuki Yirmidördüncü Söz'ün bir dalında isbat edildiği gibi; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, vahye istinaden, her bir asırda kuvve-i maneviye-i ehl-i imanı muhafaza etmek için, hem
dehşetli hâdiselerde ye'se düşmemek için, Mehdi'yi haber vermiş. Âhirzamanda gelen Mehdi gibi herbir asır Âl-i Beytten bir nevi Mehdi, belki Mehdiler bulmuş. Hattâ Âl-i Beyt'ten ma'dud olan Abbasiye Hulefasından, Büyük Mehdi'nin çok evsafına câmi' bir Mehdi bulmuş.» (Mektubat sh: 95)
Siyer ve Tarihler, Resulullah'ın mâhiyetini her cihetle anlatamamışlardır
«Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ahval ve evsafı, Siyer ve Tarih suretiyle beyan edilmiş. Fakat o evsaf ve ahval-i galibi, beşeriyetine bakar. Halbuki o Zât-ı Mübarek'in şahs-ı manevîsi ve mahiyeti kudsiyesi o derece yüksek ve nuranîdir ki; Siyer ve Tarihte beyan olunan evsaf, o bâlâ kamete uygun gelmiyor, o yüksek kıymete muvafık düşmüyor. Çünki sırrınca: Her gün, hattâ şimdi de, bütün ümmetinin ibadetleri kadar bir azîm ibadet sahife-i kemalâtına ilâve oluyor. Nihayetsiz rahmet-i İlahiyeye, nihayetsiz bir surette, nihayetsiz bir istidad ile mazhar olduğu gibi, her gün hadsiz ümmetinin hadsiz duasına mazhar oluyor. Ve şu kâinatın neticesi ve en mükemmel meyvesi ve Hâlik-ı Kâinat'ın tercümanı ve sevgilisi olan o Zât-ı Mübarek'in tamam-ı mahiyeti ve hakikat-ı kemalâtı, Siyer ve Tarihe geçen beşerî ahval ve etvara sığışmaz.» (Mektubat sh: 96)
Büyük bir cemaat-ı Sahabe'de vuku' bulmuş bir hâdiseyi, yani bir mu'cizeyi,bütün o cemaat adına bir veya iki Sahabî'nin nakletmesiyle; zannedildiği gibi,o hadîsin za'fiyetine ve hattâ bazılarınca hâşâ mevzu' şekilde yorumlanmasına imkân olmayıp, öyle bir anlayışın pek büyük bir yanlış olduğuna dair Üstad'ın beyanları:
«Şu gelecek bereketli mu'cizat misalleri, herbiri müteaddit tarikle, hattâ bazıları onaltı tarikle sahih bir surette nakledilmiş. Ekserisi, bir cemaat-i kesire huzurunda vukubulmuş; o cemaat içinde mu'teber ve sâdık insanlar onlardan bahsedip nakletmişler. Meselâ: "Sa' denilen dört avuç taamdan yetmiş adam yemişler, tok olmuşlar" naklediyor. O yetmiş adam, onun sözünü işitiyor, tekzib etmiyor. Demek sükût ile tasdik ediyorlar. Halbuki o asr-ı sıdk ve hakikatta ve o hakperest ve ciddi ve doğru adam olan sahabeler, zerre miktar yalanı görse, red ve tekzib ederler. Halbuki bahsedeceğimiz vâkıaları çoklar rivayet etmiş ve ötekiler de sükût ile tasdik etmişler. Demek herbir hâdise manen mütevatir gibi kat'idir.» (Mektubat sh: 112)
Aynı mes'elenin başka yerden izahı:
«Kütüb-ü sahiha kat'iyetle beyan ediyorlar ki: Gavze-i Garra-i Azhab'da, meşhur Yevm-ül Hendek'te, Hazret-i Câbir-ül Ensarî kasem ile ilân ediyor: O günde, dört avuç olan bir sa' arpa ekmeğinden, bir senelik bir keçi oğlağından bin adam yediler ve öylece kaldı. Hazret-i Câbir der ki: "O gün yemek, hanemde pişirildi; bütün bin adam o sa'dan, o oğlaktan yediler, gittiler. Daha tenceremiz dolu kaynıyor, daha hamurumuz ekmek yapılıyor. O hamura, o tencereye mübarek ağzının suyunu koyup, bereketle dua etmişti.
İşte şu mu'cize-i bereketi, bin zâtın huzurunda, onları ona alâkadar göstererek Hazret-i Câbir kasemle ilan ediyor. Demek şu hâdise, bin adam rivayet etmiş gibi kat'i denilebilir.» (Mektubat sh: 114)
«Sual: An'aneli senedin faidesi nedir ki; lüzümsuz yerde, malûm bir vâkıada "an filan, an filan, an filan" derler?
Elcevab: Faideleri çoktur. Ezcümle, bir faidesi şudur: An'ane ile gösteriliyor ki, an'anede dâhil olan mevsuk ve hüccetli ve sâdık ehl-i hadîsin bir nevi icmaını irae eder ve o senette dâhil olan ehl-i tahkikin bir nevi ittifakını göste
rir. Güya o senette, o an'anede dâhil olan herbir imam, herbir allâme; hadîsin hükmünü imza ediyor, sıhhatine dair mührünü basıyor.» (Mektubat sh: 95)
Mu'cizelere dair hadîsler, neden ahkâm-ı Şeriat hakkında gelen hadîsler gibi
kuvvetli senetleri yoktur?
«Sual: Neden hâdisat-ı i'caziye sair zarurî ahkâm-ı şer'iye gibi tevatür suretinde, pek çok tariklerle, çok ehemmiyetli nakledilmemiş?
Elcevab: Çünki ekser ahkâm-ı şer'iyeye, ekser nâs, ekser evkatta muhtaçtır. Farz-ı aynı gibi, o ahkâmın her şahsa alâkası var. Amma mu'cizat ise; herkesin herbir mu'cizeye ihtiyacı yok. Eğer ihtiyaç olsa da, bir def'a işitmek kâfi gelir. Âdeta farz-ı kifaye gibi, bir kısım insanlar onları bilse, yeter.
İşte bunun içindir ki; bazı olur, bir mu'cizenin vücudu ve tahakkuku, bir hükmün vücudundan on derece daha kat'î olduğ halde, onun ravisi bir-iki olur; hükmün ravisi on-yirmi olur.» (Mektubat sh: 95)
Peygamber (A.S.M.) geleceğe bakan haberleri, muayyen bir zamana ve cüz'î
bir tek hâdiseye bakıyor değiller
«Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın istikbalden haber verdiği bazı hâdiseler, cüz'î birer hâdise değil; belki tekerrür eden birer hâdise-i külliyeyi, cüz'î bir surette haber verir. Halbuki o hâdisenin müteaddit vecihleri var. Her def'a bir vechini beyan eder. Sonra ravi-i hadîs o vecihleri birleştirir, hilaf-ı vaki gibi görünür. Meselâ: Hazret-i Mehdi'ye dair muhtelif rivayetler var. Tafsilat ve tasvirat, başka başkadır. Halbuki Yirmidördüncü Söz'ün bir dalında isbat edildiği gibi; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, vahye istinaden, her bir asırda kuvve-i maneviye-i ehl-i imanı muhafaza etmek için, hem
dehşetli hâdiselerde ye'se düşmemek için, Mehdi'yi haber vermiş. Âhirzamanda gelen Mehdi gibi herbir asır Âl-i Beytten bir nevi Mehdi, belki Mehdiler bulmuş. Hattâ Âl-i Beyt'ten ma'dud olan Abbasiye Hulefasından, Büyük Mehdi'nin çok evsafına câmi' bir Mehdi bulmuş.» (Mektubat sh: 95)
Siyer ve Tarihler, Resulullah'ın mâhiyetini her cihetle anlatamamışlardır
«Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ahval ve evsafı, Siyer ve Tarih suretiyle beyan edilmiş. Fakat o evsaf ve ahval-i galibi, beşeriyetine bakar. Halbuki o Zât-ı Mübarek'in şahs-ı manevîsi ve mahiyeti kudsiyesi o derece yüksek ve nuranîdir ki; Siyer ve Tarihte beyan olunan evsaf, o bâlâ kamete uygun gelmiyor, o yüksek kıymete muvafık düşmüyor. Çünki sırrınca: Her gün, hattâ şimdi de, bütün ümmetinin ibadetleri kadar bir azîm ibadet sahife-i kemalâtına ilâve oluyor. Nihayetsiz rahmet-i İlahiyeye, nihayetsiz bir surette, nihayetsiz bir istidad ile mazhar olduğu gibi, her gün hadsiz ümmetinin hadsiz duasına mazhar oluyor. Ve şu kâinatın neticesi ve en mükemmel meyvesi ve Hâlik-ı Kâinat'ın tercümanı ve sevgilisi olan o Zât-ı Mübarek'in tamam-ı mahiyeti ve hakikat-ı kemalâtı, Siyer ve Tarihe geçen beşerî ahval ve etvara sığışmaz.» (Mektubat sh: 96)
Büyük bir cemaat-ı Sahabe'de vuku' bulmuş bir hâdiseyi, yani bir mu'cizeyi,bütün o cemaat adına bir veya iki Sahabî'nin nakletmesiyle; zannedildiği gibi,o hadîsin za'fiyetine ve hattâ bazılarınca hâşâ mevzu' şekilde yorumlanmasına imkân olmayıp, öyle bir anlayışın pek büyük bir yanlış olduğuna dair Üstad'ın beyanları:
«Şu gelecek bereketli mu'cizat misalleri, herbiri müteaddit tarikle, hattâ bazıları onaltı tarikle sahih bir surette nakledilmiş. Ekserisi, bir cemaat-i kesire huzurunda vukubulmuş; o cemaat içinde mu'teber ve sâdık insanlar onlardan bahsedip nakletmişler. Meselâ: "Sa' denilen dört avuç taamdan yetmiş adam yemişler, tok olmuşlar" naklediyor. O yetmiş adam, onun sözünü işitiyor, tekzib etmiyor. Demek sükût ile tasdik ediyorlar. Halbuki o asr-ı sıdk ve hakikatta ve o hakperest ve ciddi ve doğru adam olan sahabeler, zerre miktar yalanı görse, red ve tekzib ederler. Halbuki bahsedeceğimiz vâkıaları çoklar rivayet etmiş ve ötekiler de sükût ile tasdik etmişler. Demek herbir hâdise manen mütevatir gibi kat'idir.» (Mektubat sh: 112)
Aynı mes'elenin başka yerden izahı:
«Kütüb-ü sahiha kat'iyetle beyan ediyorlar ki: Gavze-i Garra-i Azhab'da, meşhur Yevm-ül Hendek'te, Hazret-i Câbir-ül Ensarî kasem ile ilân ediyor: O günde, dört avuç olan bir sa' arpa ekmeğinden, bir senelik bir keçi oğlağından bin adam yediler ve öylece kaldı. Hazret-i Câbir der ki: "O gün yemek, hanemde pişirildi; bütün bin adam o sa'dan, o oğlaktan yediler, gittiler. Daha tenceremiz dolu kaynıyor, daha hamurumuz ekmek yapılıyor. O hamura, o tencereye mübarek ağzının suyunu koyup, bereketle dua etmişti.
İşte şu mu'cize-i bereketi, bin zâtın huzurunda, onları ona alâkadar göstererek Hazret-i Câbir kasemle ilan ediyor. Demek şu hâdise, bin adam rivayet etmiş gibi kat'i denilebilir.» (Mektubat sh: 114)
Ses Yok