Hem dâima tekemmüldedir. Onun için çarşı içinde bir bedevi ile niza eden o zâtı düşündüğü vakit; Refref’e binip, Cebrâil’i arkada bırakıp, Kâb-ı Kavseyn’e koşup giden Zât-ı Nurânîsine, hayal gözünü kaldırıp bakmak lâzım gelir. Yoksa, ya hürmetsizlik edecek veya nefs-i emmâresi inanmayacak.
BEŞİNCİ NÜKTELİ İŞARET: Umûr-u gaybiyeye dâir hadîslerin birkaç misâlini zikrederiz:
Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, nakl-i sahih ile ve mütevâtir bir derecede bize vâsıl olmuş ki; minber üstünde, Cemâat-ı Sahâbe içinde ferman etmiş ki:
İşte kırk sene sonra İslâmın en büyük iki ordusu karşı karşıya geldiği vakit, Hazret-i Hasan Radıyallahü Anhü, Hazret-i Muaviye (R.A.) ile musâlaha edip, cedd-i emcedinin mu’cize-i gaybiyesini tasdik etmiştir.
İkincisi: Nakl-i sahih ile Hazret-i Ali’ye demiş:
Hem Vak’a-i Cemel, hem Vak’a-i Sıffîn, hem Vak’a-i Havâriç hâdiselerini haber vermiş.
Hem Hazret-i Ali (R.A.) Hazret-i Zübeyr ile seviştiği bir zaman dedi: “Bu sana karşı muharebe edecek, fakat haksızdır.”
Hem Ezvâc-ı Tâhiratına demiş: “İçinizde birisi, mühim bir fitnenin başına geçecek ve etrafında çoklar katledilecek.”
İşte şu sahih, kat’i hadîsler; otuz sene sonra Hazret-i Ali’nin Hazret-i Âişe ve Zübeyr ve Talha’ya karşı Vak’a-i Cemel’de.. ve Muaviye’ye karşı Sıffîn’de.. ve Havâric’e karşı Harevra’da ve Nehruvan’da muharebesi, o ihbar-ı gaybiyyenin bir tasdîk-i fiilîsidir.
Hem Hazret-i Ali’ye: “Senin sakalını senin başının kaniyle ıslattıracak bir adamı” ihbar etmiş. Hazret-i Ali o adamı tanırmış; o da Abdurrahman İbn-i Mülcemü’l-Hâricî’dir.
Hem Haricîlerin içinde Züssedye denilen bir adamı, garîb bir nişanla alâmet olarak haber vermiştir ki; Havariçlerin maktûlleri içinde o adam bulunmuş;