Zülfikar Risalesi | Zülfikar Birinci Makamı | 32
(1-134)

gözle görmek kadar kat’i olmakla beraber, Medrese-i Kudsiye-i Ahmediyye (A.S.M.) olan Suffe’nin namdar, sâdık, hâfız bir şâkirdi olan Ebû Hüreyre’nin, umum Ehl-i Suffe’yi ma’nen işhad ederek, âdeta umumunu temsil edip şu ihbarı, tevâtür derecesinde kat’i telâkki etmeyenin ya kalbi bozuk veya aklı yok. Acaba Hazret-i Ebû Hüreyre gibi sâdık ve bütün hayatını hadîse ve dine vakfeden,

hadîsini işiten ve nakleden; hiç mümkün müdür ki, hıfzındaki Ehâdîs-i Nebeviyenin kıymetini ve sıhhatini şübheye düşürüp, Ehl-i Suffe’nin tekzibine hedef edecek muhalif bir söz ve asılsız bir vak’a söylesin? Hâşâ...

Yâ Rab! Şu Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bereketi hürmetine, bize ihsan ettiğin maddî ve ma’nevî rızkımıza bereket ihsân et!..

Bir Nükte-i Mühimme: Ma’lûmdur ki; zaîf şeyler içtima’ ettikçe kuv- vetleşir. İncecik ipler topak yapılsa, kuvvetli halat olur. Kuvvetli halatlar topak yapılsa, kimse koparamaz. İşte on beş enva’-ı mu’cizâttan yalnız bereket kısmındaki mu’cizâtı ve o kısmın on beş kısmından ancak bir kısmını, on beş misâl ile gösterdik. Herbir misâl, tek başıyla, nübüvveti isbat eder bir derecede kuvvetli idi. Farz-ı muhal olarak, bunların bir kısmını kuvvetsiz saysak da, yine kuvvetsiz diyemeyiz. Çünkü, kavî ile ittifak eden kavîleşir.

Hem şu on beş misâlin içtimaı; kat’i şübhesiz bir tevâtür-ü ma’nevî ile, kuvvetli bir mu’cize-i kübrâyı gösterir. Şimdi şu mecmû’daki mu’cize-i kübrâ, bereket mu’cizelerinden zikredilmemiş olan on dört kısm-ı âhere mezcedilse; kuvvetli halatları topak yapmak gibi, koparılması mümkün olmayan bir mu’cize-i ekber, içinde görünür. Sonra şu mu’cize-i ekberi, sâir on dört nevi mu’cizâtın mecmuuna ilâve et, gör ki: Ne derece kuvvetli, sarsılmaz, kat’i bir bürhan-ı Nübüvvet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) gösterir. İşte Nübüvvet-i Ahmediye’nin (A.S.M.) direği, şu mecmû’dan teşekkül eden dağ gibi kuvvetli bir direktir. Şimdi cüz’iyatta ve misâllerde, sû-i fehimden gelen şübhelerle, o metin sakf-ı muallâyı sebatsız ve kabil-i sukut görmek ne derece akılsızlık olduğunu anladın. Evet berekete dâir o mu’cizeler gösteriyorlar ki: Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, umuma rızık veren ve rızıkları halkeden bir Zât-ı Rahîm ve Kerîm’in sevgili me’murudur, pek hürmetli bir abdidir ki; rızkın enva’ında, hilâf-ı âdet olarak, ona hiçten ve sırf gaybdan ziyafetler gönderiyor. Ma’lûmdur ki: Ceziretü’l-Arab, suyu ve ziraati az bir yerdir. Onun için ahalisi, husûsan bidâyet-i İslâmdaki Sahâbeler, dîk-ı maîşete ma’rûzdular. Hem susuzluğa çok def’a giriftar oluyorlardı.

Ses Yok