Gördüm ki, mübârek parmaklarından kesretle su aktı; sonra teşt doldu. Suya muhtaç olanları çağırdım; bütün geldiler, o sudan abdest alıp içtiler. Ben dedim: “Daha kimse kalmadı.” Elini kaldırdı, o cefne (yâni tekne) lebâleb dolu kaldı.
İşte şu mu’cize-i bâhire-i Ahmediyye (A.S.M) ma’nen mütevatirdir. Çünkü, Hazret-i Câbir o işte başta olduğu için, birinci söz onun hakkıdır. O, umumun nâmına i’lân ediyor. Çünkü, o vakit hizmet eden o zât idi; i’lân, başta onun hakkıdır. İbn-i Mes’ud da, aynen rivayetinde diyor ki: Ben gördüm ki: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın parmaklarından çeşme gibi su akıyor. Acaba meşâhir-i Sıddîkîn-i Sahâbeden olan Enes, Câbir, İbn-i Mes’ud gibi bir cemâat dese: “Ben gördüm.” Görmemesi mümkün müdür? Şimdi şu üç misâli birleştir, ne kadar kuvvetli bir mu’cize-i bâhire olduğunu gör ve şu üç tarîk birleşse, hakîki tevâtür hükmünde parmaklarından su akmasını kat’i isbat eder. Hazret-i Mûsa Aleyhisselâm’ın taştan oniki yerde çeşme gibi su akıtması, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın on parmağından on musluk suyun akmasının derecesine çıkamaz. Çünkü: Taştan su akması mümkündür, âdiyât içinde nazîri bulunur. Fakat et ve kemikten âb-ı kevser gibi suyun kesretle akmasının nazîri, âdiyat içinde yoktur.
Dördüncü Misâl: Başta İmâm-ı Mâlik, “Muvatta’” kitab-ı mû’teberinde, Muâz İbn-i Cebel gibi meşâhir-i sahâbeden haber veriyor ki: Hazret-i Muâz İbn-i Cebel dedi ki: Gazve-i Tebük’te bir çeşmeye rastgeldik, sicim kalınlığında güç ile akıyordu. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm emretti ki: “Bir parça o suyu toplayınız.” Avuçlarında bir parça topladılar. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, onunla elini yüzünü yıkadı; suyu çeşmeye koyduk. Birden çeşmenin menfezi açılıp, kesretle aktı; bütün orduya kâfi geldi. Hatta bir râvi olan İmam İbn-i İshak der ki: Gök gürültüsü gibi, toprak altında o çeşmenin suyu gürültü yaparak öyle aktı. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Muâz’a ferman etti ki:
Yâni: Bu eser-i mu’cize olan mübârek su devam edip, buraları bağa çevirecek; ömrün varsa göreceksin. Ve öyle olmuştur.
Beşinci Misâl: Başta Buhârî, Hazret-i Berâ’dan ve Müslim Hazret-i Selemetebn-i Ekva’dan ve sâir kütüb-ü sahîha, başka râvilerden müttefikan haber veriyorlar ki: Gazve-i Hudeybiye’de bir kuyuya rastgeldik. Biz, dört yüz kişi idik. O kuyunun suyu, elli kişiyi ancak idare ederdi. Biz suyu çektik, içinde birşey bırakmadık. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm geldi, kuyunun başına oturdu, bir kova su istedi; getirdik.