dedi. Sürâka’ya bir baktı, Sürâka’nın atının ayakları yere saplandı kaldı. Tekrar kurtuldu, yine ta’kip etti. Tekrar atının ayaklarının saplandığı yerden duman gibi birşey çıkıyordu. O vakit anladı ki: Ne onun elinden ve ne de kimsenin elinden gelmez ki, O’na ilişsin. “El-Aman!” dedi. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm aman verdi. Fakat dedi: “Git öyle yap ki, başkası gelmesin!”
Şu hâdise münâsebetiyle bunu da beyân ederiz ki: Sahîh bir sûrette haber veriyorlar: Bir çoban, onları gördükten sonra Kureyş’e haber vermek için Mekke’ye gitmiş. Mekke’ye dâhil olduğu vakit, ne için geldiğini unutmuş. Ne kadar çalışmış ise, hâtırına getirememiş. Mecbûr olmuş dönmüş. Sonra anlamış ki, ona unutturulmuş.
Üçüncü Hâdise: Gazve-i Gatafan ve Enmar’da müteaddid tarîklerle eimme-i hadîs haber veriyorlar ki: Gavres isminde cesur bir kabile reisi, kimse görmeden tam Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın başı üzerine gelerek, yalın kılınç elinde olduğu halde, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a dedi: “Kim seni benden kurtaracak?” Demiş: “Allah!” Sonra böyle duâ etti:
Birden o Gavres; iki omuzu ortasına gaibden bir darbe yer; o kılınç elinden düşer, yere yuvarlanır. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm kılıncı eline alır, “Şimdi seni kim kurtaracak?” der, sonra afveder. O adam gider tâifesine. O pek cür’etkâr, cesur adama herkes hayrette kalır. “Ne oldu sana; ne için bir şey yapamadın?” dediler. O dedi: “Hâdise böyle oldu. Ben şimdi, insanların en iyisinin yanından geliyorum.”
Hem şu hâdise gibi, Gazve-i Bedir’de bir münâfık, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ı bir gaflet vaktinde kimse görmeden, tam arkasından kılınç kaldırıp vururken, birden Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bakmış. O titreyip, kılınç elinden yere düşmüş.
Dördüncü Hâdise: Ma’nevî tevâtüre yakın bir şöhretle ve ekser ehl-i tefsirin