Zülfikar Risalesi | Zülfikârın ikinci makamı | 39
(1-72)

Elhâsıl: Şu görünen şuunat, dünyadaki vüs’atli içtimâat-ı hayatiyye ve sür’atli iftirakat-ı mevtiyye ve haşmetli toplanmalar ve çabuk dağılmalar ve âzametli ihtifâlât ve büyük tecelliyat ile ve onların bu âleme ait bu Dünya-yı fânide kısa bir zamanda mâlûmumuz olan semerat-ı cüz’iyyeleri, ehemmiyetsiz ve muvakkat gayeleri mabeyninde hiç münasebet olmadığından, âdeta küçük bir taşa bir büyük dağ kadar hikmetler, gayeler takmak; bir büyük dağa, bir küçük taş gibi muvakkat bir gaye-i cüz’iyye vermeye benzer ki; hiçbir akıl ve hikmete uygun gelemez.

Demek şu mevcûdat ve şuûnat ile ve dünyaya ait gayeleri ortasında bu derece nisbetsizlik, kat’iyyen şehadet eder ki; bu mevcûdatın yüzleri âlem-i mânâya müteveccihtir. Münâsib meyveleri orada veriyor ve gözleri Esmâ-i Kudsiyyeye dikkat ediyorlar. Gayeleri o âleme bakıyor. Ve özleri dünya toprağı altında, sünbülleri âlem-i Misâlde inkişaf ediyor. İnsân, istidadı nisbetinde burada ekiyor ve ekiliyor; âhirette mahsul alıyor. Evet şu eşyanın Esmâ-i İlâhiyyeye ve âlem-i âhirete müteveccih yüzlerine baksan göreceksin ki; Mu’cize-i Kudret olan herbir çekirdeğin bir ağaç kadar gayesi var. Kelime-i Hikmet olan herbir çiçeğin (Hâşiye) , bir ağaç çiçekleri kadar mânâları var ve o hârika-i san’at ve manzûme-i Rahmet olan herbir meyvenin, bir ağacın meyveleri kadar hikmetleri var. Bizlere rızık olması ise; o binler hikmetlerinden birtek hikmettir ki, vazifesi biter, mânâsını ifade eder, vefat eder, midemizde defnedilir. Mâdem, bu fâni eşya; başka yerde bâki meyveler verirler ve daimî sûretler bırakır ve başka cihette ebedî mânâlar ifade eder. Sermedî tesbihat yapar. Ve insân ise, onların şu cihetine bakan yüzlerine bakmakla insân olur. Fânide bâkiye yol bulur.

Demek, bu hayat ve mevt içinde yuvarlanan, toplanıp dağılan mevcûdat içinde başka maksad var. Temsilde kusur yoktur. Şu ahvâl, taklid ve temsil için teşkil ve tertib edilen ahvâle benzer. Nasıl büyük masrafla kısa içtimâlar, dağılmalar yapılıyor. Tâ sûretler alınsın, terkib edilsin, sinemada dâim gösterilsin. Onun gibi, bu dünyada kısa bir müddet zarfında hayat-ı şahsiyye ve hayat-ı içtimâiyye geçirmenin bir gayesi şudur ki; sûretler alınıp terkib edilsin, Netice-i âmelleri alınıp hıfzedilsin. Tâ bir mecmâ-i ekberde muhasebesi görülsün. Ve bir meşher-i âzamda gösterilsin ve bir saadet-i uzmâya istidadı gösterilsin. Demek Hadîs-i Şerifte “Dünya âhiret mezraasıdır” diye bu hakîkatı ifade ediyor.


Hâşiye Sual: Eğer dense: “Neden en çok misâlleri çiçekten ve çekirdekten ve meyveden getiriyorsun?..”

ELCEVAP: Çünki onlar; hem Mu’cizât-ı Kudretin en antikaları, en hârikaları, en nazeninleridirler. Hem ehl-i tabiat ve ehl-i dalâlet ve ehl-i felsefe, onlardaki Kalem-i Kader ve Kudretin yazdığı ince hattı okuyamadıkları için onlarda boğulmuşlar. Tabiat bataklığına düşmüşler...

Ses Yok