Dördüncü Işık: Îcaz-ı Kur’anî o derece câmi’ ve hârıktır. Dikkat edilse görünüyor ki: Bâzan bir denizi bir ıbrıkta gösteriyor gibi pek geniş ve çok uzun ve küllî düsturları ve umumî kanunları, basit ve âmi fehimlere merhameten basit bir cüz’üyle, hususî bir hâdise ile gösteriyor. Binler misâllerinden yalnız iki misâline işaret ederiz.
Birinci Misâl: Yirminci Söz’ün Birinci Makamında tafsilen beyân olunan üç âyettir ki, şahs-ı Âdem’e tâlim-i Esmâ ünvanıyla nev-i benî-Âdeme ilham olunan bütün ulûm ve fünunun tâlimini ifade eder ve Âdem’e, Melâikenin secde etmesi ve şeytanın etmemesi hâdisesiyle nev-i insâna semekten meleğe kadar ekser mevcûdât musahhar olduğu gibi, yılandan şeytana kadar muzır mahlûkatın dahi ona itaat etmeyip düşmanlık ettiğini ifade ediyor. Hem kavm-i Mûsa (A.S.) bir bakarayı, bir ineği kesmekle Mısır bakar-perestliğinden alınan ve İcl hâdisesinde tesirini gösteren bir bakar-perestlik mefkuresinin Mûsa Aleyhisselâm’ın bıçağıyla kesildiğini ifade ediyor. Hem taştan su çıkması, çay akması ve dağılıp yuvarlanması ünvanıyla tabaka-i türabiyye altında olan taş tabakası, su damarlarına hazinedârlık ve toprağa analık ettiğini ifade ediyor.
İkinci Misâl: Kur’anda çok tekrar edilen kıssa-i Mûsa Aleyhisselâm’ın cümleleri ve cüz’leridir ki, herbir cümlesi, hattâ herbir cüz’ü, bir düstur-u küllînin ucu olarak gösterilmiş ve o düsturu ifade ediyor.
Meselâ, Firavun, vezirine emreder ki: “Bana yüksek bir kule yap, semâvatın halini rasad edip bakacağım. Semânın gidişatından acaba Mûsa’nın (A.S.) dâva ettiği gibi semâda tasarruf eden bir İlâh var mıdır?”
İşte | kelimesiyle ve şu cüz’î hâdise ile, dağsız bir çölde olduğundan dağları arzulayan ve Hâlıkı tanımadığından tabiat-perest olup rubûbiyyet dâva eden ve âsâr-ı ceberutlarını göstermekle ibka-yı nam eden, şöhret-perest olup dağ-misâl meşhur ehramları bina eden ve sihir ve tenasühe kail olup cenazelerini mumya edip dağ misillü mezarlarda muhafaza eden Mısır firavunlarının an’anesinde hükümferma bir düstur-u acibi ifade eder.