Hükemâ-yı İşrâkiyyûnun kitablarına ve Sünnetin mizanıyla tartmayıp keşfiyat ve meşhudatına itimad eden mutasavvıfînin kitablarına teemmül eden, bu hükmümüzü bilâşüphe tasdik eder. Demek hakaik-i Kur’aniyyenin cinsinden ve Kur’anın dersinden aldıkları halde, -çünki Kur’an değiller- böyle nâkıs geliyor. Bahr-i hakaik olan Kur’anın âyetleri dahi, o deniz içindeki definenin bir gavvâsıdır. Lâkin onların gözleri açık, defineyi ihâta eder. Definede ne var, ne yok görür. O defineyi öyle bir tenâsüb ve intizâm ve insicamla tavsif eder, beyân eder ki, hakikî hüsn-ü cemâli gösterir. Meselâ: Âyet-i
İfade ettikleri azamet-i Rubûbiyeti gördüğü gibi,
İfade ettikleri şümûl-ü rahmeti görüyor, gösteriyor. Hem
ifade ettiği vüs’at-ı hallâkıyeti görüp gösterdiği gibi,
ifade ettiği şümûü tasarrufu ve ihâta-i Rubûbiyeti görüp, gösterir.
ifade ettiği hakîkat-ı azîme ile
ifade ettiği hakîkat-ı kerîmâneyi
ifade ettiği hakîkat-ı azîme-i hâkimâneyi görür, gösterir.