Hem ebced itibariyle yüksek makamda bulunan fesahatça bir derece ağır olarak ث, ز, خ, غ, ض hem ص her biri Kur’ânda ikişer bin gelip, birbirine muvafık gelmesi… ve ص ın güzel ve hafif bir şekli olan س üç dişine münasebettar üç bin üç yüz otuz olup, latif sırları îma edecek bir sûrette gelmesi.. ve ط ve ظ dan daha hafif olduğundan bin iki yüz , ظ onun kız kardeşi gibi nısfı olarak altı yüz gelmesi.. ف ebced hesabıyla seksen olmasına göre, Kur’ânda iki sıfır zammıyla muvafık olarak sekiz bin gelmesi..) ك her biri dokuz bin gelerek mânidar birbirine muvafık gelmesi … Kur’ân kelimesinde en birinci harf olan ق altı bin olarak, Kur’ânın mecmu’ ayatının altı bin adedine muvafık gelmesi.. ميم ilm-i sarfça ب yerine geçmesiyle ب kadar ve ميم in makam-ı ebcedisinin yarısı kadar yirmi bin gelmesi..ve ن ebced makamı olan ellinin yarısı hükmünde olan yirmi altı bin gelmesi gibi tevafukat-ı muntazama on dokuz def’a gelmesi.. kelimesi kelimesine hatime verilen muntazam tevafukat, elbette ve elbette ve herhelde Kur’ânın hurufatında dahi mühim bir cilve-i i’cazın bulunmasına işaret..
Ve hem o hurufatta harikulade muntazam çok nükteler ve sırlar bulunduğuna delalet,
Hem huruf-u Kur’âniyenin her biri on adetten on bine kadar sevap meyvelerini vermesine, liyakatına ve kabiliyetine şehadet..
Hem Huruf-u Kur’âniyenin tebdiline çalışanların nihayet derecede belâhet ve hasaretlerine kat’i delâlet….
Hem Huruf-u Kur’âniye, aynen kelimatı gibi kasdi bir intizam ve mânidar bir vaziyette tabî olduğuna kat’i şehadet ettiğini, aklı olan kabul etmeğe ve kalbinde gözü olanları görmeye mecbur eder. Görmeğen kördür. Kabul etmeyen kalbsizdir.
قَدْ يُنْكِرُ اْلمَرْءُ ضَوْءَ الشّمْسِ مِنْ رَمَدٍ { وَيُنْكَرُ اْلفَمُ طَعْمَ اْلمَآءِ مِنْ سَقَمٍ
düsturuyla, gözlerindeki hastalıklarla bu hakîkat güneşinin ziyasını görmezler ve dillerindeki marazla, ab-ı hayat olan şu tatlı suyun lezzetini hissedip tatmazlar