Son Şahitler | Kastamonu Şâhitleri | 4
(1-26)

Kastamonulu

Küçük Şeyhlerin Hilmi

HİLMİ SEMÂ (ERKAL)

 

Üstad Bediüzzaman Said Nursî Kastamonu'da kaldığı senelerde, (1936-1941) Kur'ân nurlarına doğru pervaneler gibi koşan Çaycı Emin, Mehmed Feyzi, Sadık Bey gibi hakikat kahramanlarından biri de Küçük Şeyhlerin Hilmi veya Hilmi Bey namındaki bir iman irfan yolcusuydu.

Bu zatın ismi, Nurların lâhikalarının muhtelif yerlerinde sitayişler ve dualarla zikredilmektedir.

Emirdağ mektuplarının birinci cildinde bu nur kahramanının bahsini Üstadın mübarek kaleminden şöyle okumaktayız:

"Kastamonu'da, sekiz sene mübarek mahdumu ve merhum refikasıyla Risale-i Nura fevkalâde bir sadakatle çalışan ve kalemiyle Risale-i Nura çok hizmet eden ve çoklarını Nur dairesine getiren ve hapishanede (1943 Denizli) kendi gibi kahramanlardan olan Sadık Beye; hem istirahatıma, hem Nur şakirdlerinin tesanüdüne ehemmiyetli hizmet eden ve Feyzi ve Emin ve İhsan ve Ahmedler gibi has kardeşlerimizle; yine Kastamonu'da Nurlara hizmet eden 'Küçük Şeyh' namında Hilmi Bey bana mektubunda, Nurcu olan refikasının vefatını bildiriyor. O merhume hakkında medar-ı şükrandır ki, bir iki aydır dualarımda 'Zehralar' dediğim vakit, 'Hacerler' de derdim; içimde, o merhumeyi de niyet ediyordum. Vefatını bilmiyordum. Cenab-ı Hak, ona binler rahmet eylesin ve akrabsına sabr-ı cemil ihsan etsin. Âmin!"

Halk Partisinin dini yıkmak için çalıştığı karanlık günlerde Kastamonu gibi aziz vatanımızın mübarek bir beldesinde de yol açma, park yapma gibi bahanelerle türbeleri, mübarek dergâhları, tekkeleri ve mescitleri yıkarak, tahrip etmek rezaletlerinin işlendiği günlerdi.

Atalarının, mübarek merkatlerini mutlak surette yıkmayı karar laştırmışlardı. O uğursuz günlerin Kastamonu valisi, bedbahtlar kafilesinde Avni Doğan isimli adamdı. Bütün uğraşmalara ve didinmelere rağmen bu yıkım işine mani olamayan asil şeyhlerin mensubu Hilmi Bey, Avni Doğan'ı öldürmeye karar vermişti.

Bütün plânlarını ve hazırlıklarını yapan Hilmi Bey, silâhını da temin ettikten sonra, günün birinde dalgın ve düşünceli bir halde Araba Pazarı semtindeki Çarşı Polis Karakolu'nun karşısındaki altı odunluk, üstü iki küçük odalı bulunan Nur Üstad'ın kaldığı menzilin önünden geçiyordu.

 

Tahmidiye duası Hilmi Beyi kurtardı

Bu esnada pencereden camı tıkırdatan Üstad Bediüzzaman'a Hilmi Bey başını kaldırarak cam sesinin geldiği pencereye baktı. Penceredeki Nur Üstad, ince uzun parmaklarıyla işaret ederek, Küçük Şeyhlerin Hilmi Bey'i şefkat dolu sinesine basmak için çağırıyordu. Kafasındaki karışık problemlerle, bu davete uymak için dönen Hilmi Bey, "Bu ihtiyar Hoca Efendi de acaba ne istiyor, bana ne diyecek?" diyerek düşüne düşüne ahsap evin merdivenlerini çıkmıştı.

Üstad Bediüzzaman, Hilmi Beyin eline Tahmidiye Duasını vererek kendisine bu duadan bir tane yazmasını  istemişti. Kendisini yukarıya çağıran Üstadın, bu kadar kolay bir isteği olduğunu gören Hilmi Bey daha da şaşırmıştı. Bu kudsî dualar mecmuasını alır almaz hemen o gece yazmaya başlamıştı. Saatlerce Tahmidiyeyi yazan Hilmi Bey, duayı yazıp bitirdiği zaman değil adam öldürmek, bir karıncaya bile ayak basamaz bir hale gelmişti.

Artık Hilmi Bey melekler gibi şefkatli haliyle zalim valiyi öldürmekten vazgeçmişti. Üstadın dağıttığı Kur'ân hakikatlarının nuruna kendisi de bir pervane olmuştu.

Kendisi gibi asil hanedan mensuplarını, bu arada Plevne Kahramanı Sadık Paşanın torunu Sadık Beyi de nur kervanına dahil etmişti. Kastamuno'nun bu bahtiyarlar kafilesi dokuz ay Denizli hapishanesinde, Nurlu Üstadın çorbalarını kendi elleriyle pişirmek saadetine ermişlerdi.

Üstad Bediüzzaman, Kastamonu'da bulunduğu zamanlarda bahar, yaz mevsimlerinde Karadağ'a ve Hacı İbrahim Dağlarına çıkardı. Hilmi Bey Karadağ yakınlarında bulunan Tepelice köyünden gelerek Üstada hizmet eder, talebelik yapardı.

Birgün Karadağ'da bir türlü buluşamazlar. Birbirlerini aradıkları halde mülakat gecikir. Karşılaştıkları zaman Üstad Hilmi Bey'e: "Kardaşım, insanın yemeğe, içmeye ihtiyacı olduğu gibi, konuşmaya da, sohbete de ihtiyacı vardır. Sen nerelerdesin?" demişti.

Bu çalışma ve araştırmalarımı yaparken bana her zanan yardım edenlerden Kastomunu'dan vefalı Ağabeyim Ümit Gültekin 7 Temmuz 1982 tarihli mektubunda şunları ifade ediyordu:

 

Ümit Gültekin'in mektubu

"Aziz mücahid kardeşim.

"Mektubunuzu aldım. Hizmetlerinizi tebrik ediyoruz. Bazı şeyler soruyorsunuz. Merhum Hilmi Efendi'nin büyük oğlu ile görüştüm. Hatalı ve noksan kısımlar şöyle:

"Evvelâ: Rahmetli Hilmi Efendinin baba ve dededen kalma lâkabları 'Seme', 'Semâ' imiş. Yani 'gök' mânâsında... 'Semâlar, veya Semâgiller' diye yâd edilirlermiş. Dolayısıyla, Hilmi Efendinin ismi Hilmi Semâ olarak kullanılırmış. Bilahare soyadı kanunu çıktıktan sonra, ailece Erkal soyadını almışlar. Kendileri l960'ın başlarında 69 yaşında iken vefat etmiş. Yazdığınız gibi kendisinin Tepelice köyünden olduğu, 'Küçük Şeyhlerin Hilmi' dendiği doğrudur. Ayrıca, kendisi Kastamonu'da bugün Halk Eğitim Merkezinin bulunduğu yerde bulunan, altı kıraathane, üstü otel olan bir binayı kiracı olarak işletmiş olması dünyevî meşguliyetleri arasındadır. Allah rahmet eylesin.

"Kardeşim,

"Belki işine yarar diye bir iki şey daha yazıyorum. Şöyle ki: Üstad kastamonu'da iken İslâmiyet aleyhinde Avni Doğan isimli bir vali 28.9.1936-19.8.1940 tarihleri arasında 3 sene, 9 ay, 21 gün valilik yapmış. Üstad ve Nur Talebelerine çok zulmetmiş. Ondan sonra Mithat Altıok isimli ve kısmen mutedil ve Üstadımıza hürmetkâr davranın bir vali tayin edilmiş. Kendisi CHP müfettişliğinden Kastamonu Valiliğine getirilmiş. 27.8.1940-19.3.1947 tarihleri arasında 7 sene 22 gün Kastamonu Valiliği yapmış."

Bu isimsiz, resimsiz nur kahramanı Hilmi Beyin mezar taşında ise şunları okumaktayız:

"Hüvel Baki

Hilmi Erkal

Ceddim Küçük Şeyh

Yalvarıyor sana burada yatan.

Yarlığa beni ey Ulu Yaratan.

Girmiştim ben de tam yetmiş yaşıma.

Sen de Fatiha oku gel başıma.

Ölümü 27 Ocak 1960."

Hilmi Bey babası Ahmed Şükrü Efendi, babası Şeyh Mustafa Efendi de ölünce posta oturduğu için kendilerine Küçük Şeyhler denilmişti. Hilmi Bey böyle bir ailenin mensubu olarak çağımızın ulu sultanı Üstad Bediüzzaman'ın davetine koşanlardan olduğu için, Üstad bu zata çok dualar ediyor, bu isim hürmetine aynı isimdeki bazı zalimleri de affediyordu.

Bunlardan Halk Partisinin dahiliye vekili ve daha sonraları genel sekreterlerden Hilmi Uran'a, Üstad Bediüzzaman şöyle hitap ediyordu.

"Hilmi Bey! Tâliin var. Ben hapiste ve burada iken hakkımda seni merhametsiz gördüm. Ne vakit hiddet ettim, bedduaya niyet ettim, Hilmi Bey namında benim bir kardeşim ve  Nurun has bir şakirdini her vakit hayırlı duamda ismiyle zikrettiğimden, sana beddua niyet ederken, bu hayırlı duaya mazhar Hilmi Bey ismi âdeta şefaatçi oldu, beni men etti; ben de, o niyetten vaz geçtim, senin beni tâzip eden memurlarından gelen eziyete tahammül edip, o bedduadan vazgeçtim."

 

Hilmi Uran kimdir?

Bodrum'un Eskiçeşme mahallesinde l886 senesinde doğdu. l908'de mülkiye mektebini bitirdi. Çeşitli kaymakamlıklarda bulundu. İsmet İnönü'nün üç defa, birincisi, Refik Saydam'ın 7 Temmuz 1942 günkü ölümü ile, ikincisi 1946 seçimlerinden sonra Şükrü Saraçoğlu'nun çekilmesiyle, üçüncüsü Hasan Saka'nın 21 Ocak 1949'da istifa ile boşalan başbakanlık makamı tekliflerini reddeden bir siyaset adamıydı. Üç defa başbakanlığı reddettikten, nafia, dahiliye, adliye vekilliğini ifâ ettiği CHP'nin 1950'de mağlubiyeti üzerine direnmedi, çok sevdiği ve divanının büyük bölümünü ezberden bildiği hakim Şeyhülislâm Yahya Efendi'nin,

"Hangi gündür ki, anın aharı akşam olmaz?" mısrâını düşünerek İstanbul-Pendik'deki evine çekildi ve hatıralarını yazmaya başladı.

1957 senesinde 71 yaşında Pendik'te öldü.

Ses Yok