Son Şahitler | Emirdağ Şâhitleri(II) | 11
(1-75)

ABDULLAH GAYRETLİOĞLU

 

1910'da Emirdağ'da dünya geldi. Çalışkanlar hânedanıyla akrabadır. Aslen Kerküklüdür.

 

"Zaman imanı kurtarmak zamanıdır"

"Birkaç arkadaş, Üstad Bediüzzaman Emirdağ'a gelmeden bir müddet evvel, bir tarikata veya bir büyük zata intisap etmek istiyorduk. Biz bu niyetteyken, Üstad Emirdağ'a teşrif etmişti. Hemen arkadaşlarla birlikte ziyaretlerine varıp, ellerini öpüp dualarını aldık. Kendilerine niyetimizi arz ettik. Üstad bize cevaben şöyle buyurdu:

"Kardaşım, zaman tarikat zamanı değil, hakikat zamanıdır. Şimdi iman kurtarmak zamanıdır, hem şu dar pantolonlarla tarikat olmaz.'

"Bizler bu dersten sonra, arzumuzdan vazgeçmiştik.

"Üstadın kirayla kaldığı evinin yanında bizim han vardı. Bu han Emirdağ'a gelen yabancıların uğrak yeriydi. Hanın yanında da benim dükkânım vardı.

"Üstad camiye giderken hep bana uğrardı. Bir defasında uğradığında şöyle iltifat etmişti:

"Abdullah, sen benim kardaşım olan Abdullah yerindesin. Seni onun gibi biliyorum ve kabul ediyorum.'

 

"Karşılıksız hediye almazdı"

"Oğlumun düğünü vardı. Üstada düğün yemeği götürmeye niyet etmiştim. Merhum Zübeyir Gündüzalp'e danıştım. O da Üstadımızın mukabelesiz birşey kabul etmediğini söyledi. Yemek getirmekte ısrarlı olduğumu anlayınca. 'Kapalı kapta getir, yoksa hiç kabul etmez' dedi.

"Hazırladığım yemek çeşitlerini küçük kaplar içinde bir sepete koydum, ağzını kapattım. Üstad âdeti olduğu üzere, mukabelesiz bir şeyin kendisine dokunduğunu ifade etmişti. Mukabele olarak bana bir lira verdi, o para o zaman çok kıymetliydi. Ben de bu ücreti mecburiyetle kabul ettim.

* * *

"Üstad namazını çok zaman mahfilde, yalın ayaklı olarak kılardı. Yoğurdu çok severdi. Bir parça pazar ekmeği ona birkaç günden fazla giderdi. Şu hususlar da dikkatimi çekiyordu; fareler için, ayrıca komşu dükkânın çatısında kuşlar ve kediler için, ulaşabilecekleri yerlere ekmek parçaları koyardı. Fareler de, kediler de ondan rızıklanırdı.

 

Üstadın tasarrufta titizliği

"Birgün Zübeyir, ortasından kırılmış bir kaşık getirdi. Bu kaşığı tamir etmem için Üstad göndermişti. Kaşık alüminyum olduğu için kaynak tutmuyordu. Kolayından gidip, on kuruşa bir çay kaşığı aldım, bunu Üstada götürdüm. Üstad bana, 'Kardaşım sen bilmiyor musun? Bu kaşık beni kırk yıllık arkadaşımdır' dedi. Bu defa çaresiz  tekrar dükkâna gelip, küçük bir saç keserek kıvırdım ve kaşığın içine geçirip  iyice sıkıştırdım. Sağlamlaşınca götürüp Üstada verdim. Çok memnun oldu ve bu tamirat için bana yirmi beş kuruş verdi.

"Tarassutların, takibatların çok sıkı olduğu günlerde, risaleleri çuvala kor ve eve taşırdım. Bilahâre çıkarıp, isteyenlere gönderir veya verirdik.

 

"Bir saatte yedi kitap tashih ediyordu"

"Tashilatın sık olduğu zamanda, birgün Üstadın yanına gitmiştim. Bana hitaben, 'Kardaşım Abdullah, ben bir saatte kaç risale tahsis edebilirdim?' demişti. Düşündüm ve hemen cevap verdim. 'Üstadım, ben ancak bir tane yapabilirim' demiştim. Üstad elindeki risaleyi göstererek; 'Kardaşım, bu bir saatte tashih ettiğim yedinci kitaptır' diye buyurmuştu. Ben hayretler içinde kalmıştım.

* * *

"Hanın bulunduğu yerleri yıkıp dükkân yapıyorduk. Dükkânlardan birinin üzerinde, Üstad için ev yapmaya karar verdim. Kardeşlere de bu arzumdan bahsetmiştim. Bunu Üstada haber vermişlerdi. İnşaat bittikten sonra, Üstad için yaptığım yerin yatak odasının zeminini döşedim. Hasır, kilim ve halıyla, hasta ve ihtiyar olan Üstad için odayı iyice döşedim. Üstad buraya teşrif etti.

"İki-üç saat kadar burada kaldı, oturdu, ibadet etti. Buradaki mütevazi yer için Üstad Emirdağ Lâhikası'nda, 'Kirasını verdiğim Emirdağ'da iki menzilim' şeklinde bir ifadeyle bahsetmektedir. Bu mütevazi küçük medrese bir sene kadar Medrese-i Nuriye olarak kullanıldı. Çok hizmetlere vesile oldu."

Ses Yok