Son Şahitler | Emirdağ Şâhitleri(II) | 14
(1-75)

OSMAN AYDIN

 

1929'da dünyaya geldi. Eskişehir Çifteler Köy Enstitüsü mezunudur.

 

"İlk öğretmen olduğum zaman Üstadı ziyaret ettim. O zaman aradığımı nuru bulmuştum. 1948'de Risale-i Nur'ları okumaya başladım. Bundan sonra İslâm yazısını da öğrendim. Kur'ân'ı hatmederek Üstaddan müsaade alıp, Isparta ve Konya İmam Hatip Mekteplerinin imtihanlarına girerek diploma aldım. Sonra da hocalık ve vaizlik imtihanlarını kazandım. Önce Emirdağ'da imamlık yaptım. Üstadın vefatından sonra da Ankara merkez vaizi oldum.

"1950'den sonra ayrıldım ve bir müddet Üstadın hizmetinde bulundum. Öğretmen iken, bir gün talebelerle oturuken Üstad yanımıza  gelmişti. O gün Üstad, 'Menderes'i kurtardık, o kurtuldu!' dedi. Bir gün sonra uçak kazasında Adnan Menderes'in sağ salim kurtulduğunu öğrendik. Üstadın bu harika kerametini bir gün sonra hâdise olunca öğrenmiştik.

 

"Üstad çingenelere ne dedi?"

"Birgün Üstadla birlikte kıra gezmeye çıkmıştık. Yolda çingeneleri gördük. Üstad onlara nasihat etti ve buyurdu ki: 'Siz dünyanın fâni olduğunu anladığınızdan basit yerlerde oturuyorsunuz. Sizler de göçebe olduğunuzdan dolayı benim meslektaşım sayılırsınız.' Bu hadiseden sonra onlar, Üstadı nerede görseler hürmet eder, kimseye Üstadın aleyhinde söz söyletmezlerdi. Üstad herkese durumuna göre muamele ederdi.

"Yine birgün Üstad beni akşamdan sonra Gençlik Rehberi'nin basımı için İstanbul'a göndermek istemiş, 'Şimdi yola çık' demişti. Aşağıya indiğimde dış kapı kilitliydi. Çok uğraştım, bir türlü açamadım. Sonra Üstad geldi, o da açmak için çok uğraştı. Kapı bir türlü açılmıyordu. Sonra Üstad yan tarafa çekildi. Âniden kapı şak diye açıldı. Üstad mecbur kalmadan keramet göstermiyordu. Bu hal de bir keramet haliydi.

"Emirdağ'da kardeşler birkaç defa hapse girmişlerdi. Ben de iman, Kur'ân yolunda hapse girmeyi çok istiyordum. Hattâ İçişleri Bakanına dilekçe dahi yazmıştım. Beni götürmediler. Bunu da sonradan anlamıştım. Üstad bana zaman zaman, 'Ben Osman'ı vermeyeceğim' diye buyurmuştu.

 

"Ben o koca Sultan için ayağa kalkıyorum"

"Mustafa Kırıkçı'yla birlikte Konya'nın Lâdik kazasına giderek, büyük velilerden Hacı Ahmed Efendiyi ziyaret etmiştik. Bu zatın devamlı Hızır (A.S.)  ile gezdiği ifade edilir. Bizim Üstaddan geldiğimizi öğrenince, Üstaddan çok sitayişle bahsetmişti. Kendisi için, 'Ben Hızır'la yüz sene hizmet etsem, yine Üstad Bediüzzaman'ın mertebesine yetişemem' demişti.

"Konya'ya İmam Hatibe ders vermeye gidince, Hacı Veyiszâde Mustafa  Efendiyi ziyaret ederdim. Her ziyarete gidişte bu zat ayağa kalkar, çok hürmet ederdi. Ben bu durumdan çok mahçup olurdum. Bana, 'Ben sana ayağa kalkmıyorum. O Koca Sultana ayağa kalkıyorum. Sen o Sultanın yanından geliyorsun ya, işte onun için ayağa kalkıyorum' derdi.

* * *

"Üstad Bediüzzaman'dan aldığım ilhamla şu manzumeyi yazmıştım:

 

Nura Çağırış

Ey Nur, hicabını aç, şu beşer felâh bulsun,

Bu âlem sana muhtaç, mazlum ümmet kurtulsun

Kaldır nikabını ki, fetholsun bütün cihan

Zulmetler bitsin artık, nur dolsun bütün cihan

Bu müthiş asrın derdiyle, herkes mânen hastadır

Zalimler zulme devam, mazlumlar hep yastadır

Bu dertlere bir derman, yâ Rabbî nuru gönder

Zeminin Üstadını beşere kıl müyesser

Mü'minlere rahat yok, Müslüman diyarında

Mazlumların âhı çok, hem bugün hem yarında

Hayır, hayır, bitecek, artık mazlumun âhı

Gözlerden akan yaş, döker bütün günahı

Şu gaddar medeniyet, mazlumları boğmada

Sabredelim kardaşlar, işte güneş doğmada

Doğuyor nur güneşi, işte arş-ı âlâdan

Ferman-ı İlâhî ile, hem de arş-ı âlâdan

Nusret gelir ümmete, mazlumun âhı diner

Kurtulur ehl-i iman, kâfirler hepsi siner

Şeriat-ı garradır, bu beşere selâmet

Kur'ân hâkim olmadan, elbet kopmaz kıyamet

Yürü ey Nur kervanı, yolun Hakka ulaşır

Şanın bütün cihanda, saygı ile dolaşır

Bu Nurun kılavuzu, Said Bediüzzaman

Mübareğin isteği, kurtulsun yeter iman

Felâh bulup kurtulan, Nur ile ehl-i Kur'ân

Kırk sene bu ümmete, olacak rahat vicdan

Yâ Rabbî, Üstadımdan ebediyyen razı ol

Payidar kıl bir nuru, imanda en kısa yol

Selâmet müminlere ol yüce Haktan gelir

Aydınım, sen de öğren, gaybı ancak Hak bilir

İlâhî, hıçkırıklar doldurdu şu fezayı

Bu hicran ağlatıyor, gökte güneş ve ayı

Mü'minler sabredelim, mutlak güneş doğacak

İslâm selamet bulup zulmetleri boğacak

* * *

Osman Aydın şu şiiri de Üstad Bediüzzaman'ın vefat haberi üzerine kaleme almıştı:

 

Elveda, Büyük Üstadım Bediüzzaman Hazretlerine

İşte geldi çattı ayrılık derdi

Bin türlü elemi bizlere verdi.

Gam, keder postunu gönlüme serdi.

Üstadım, firakın yaktı dağladı

İnsanlar, mahlûkat, semâ ağladı.

Acı haberlerin gönlümü dağlar

Bayram geldi, fakat kalbim kan ağlar

Bilmem yaramızı bizim kim bağlar

Üstadım, firakın yaktı dağladı

İnsanlar, mahlûkat, semâ ağladı.

Boyunlar büküldü, çehreler duruk

Boğazda döğüldü, sesimiz kırık

Bütün kardeşlerde derin hıçkırık

Geliyor, sel gibi aktı, çağladı.

İnsanlar, mahlûkat, semâ ağladı.

Ansızın ayrılık geldi kapıya

Gözyaşı bıraktı Nurdan yapıya

Dostla vuslat için terhis tapuya

Gözler pınar gibi aktı, aktı, çağladı

İnsanlar, mahlûkat, semâ ağladı.

Elveda dostlarım, ayrıldı Üstad

Nemli gözler ile ediyoruz yad

Kur'ân okuyalım ruhu olsun şad

Üstadım, firakın yaktı dağladı

İnsanlar, mahlûkat, semâ ağladı.

Yaramıza merhem Risale-i Nur

Derdine dermanı hep onda bulur

Kat'î bir hüccettir Risale-i Nur

Bizlere tesellî verip ağladı

Üstadım, firakın yaktı dağladı

İnsanlar, mahlûkat, semâ ağladı.

Üstadım, gidersin sen bâki yere

Viran kalbim kırık, vücudum bere

Al götür beni gittiğin yere

Firakın bizleri yaktı dağladı

İnsanlar, mahlûkat, semâ ağladı.

Aydın'ın derdini açtı da açtı

Kanlı yaşlarını etrafa saçtı

Daha da söylerdi dili dolaştı

Üstadım, firakın yaktı dağladı

İnsanlar, mahlûkat, semâ ağladı.

     Osman Aydın
Emirdağ - 23 Mart 1960

Ses Yok