Son Şahitler | Emirdağ Şâhitleri(II) | 8
(1-75)

MUSTAFA BİLAL

"Üstadın Emirdağ'a ilk gelişini Tayyar Özkasap ismindeki şahıstan işitmiştim. Bana,  'Buraya bir hoca geldi, eğer istersen gel, gidip ziyaret edelim' dedi. Ben de, 'Siz önce gidip izin isteyin, müsaada ederse ben de ziyaretine gideyim' dedim. Üstad o zaman Hasan Gücenmez'in otelinde kalıyordu. Üstad bana 'Gelsin' diye haber yollamıştı. Hemen gidip bir abdest aldım, kendime çekidüzen verdim. Üstadın huzuruna vardığımda, karyolasına uzanmıştı. 'Gel kardeşim,'  diye doğrularak, 'Safa geldin' dedi. Bana ilk olarak söylediği şu sözleri hiç unutmam:

"Ben Afyon'a menfi (sürgün) olarak gönderildim. Afyon'a gelince birçok yer sayıp teklifler yaptılar. Ben bunların içinde Emirdağ'ı seçtim. Burada ihlâslı kardeşlerim vardır. Onların ihlâsı beni buraya çekti..'

"Sonra bana kelime-i tevhidin bahsi geçen risaleyi vererek okumamı, eğer beğenirsem de yazmamı söyledi. 'Peki' dedim, bilahare de okumaya başladım. Okudukça, içimde tabirinden âciz olduğum bir boşluğun büyük bir lezzetle dolduğunu kat'iyetle hissediyordum. Okudukça hoşlanıyor, tekraren okuyordum. Sonra ise, bugüzel eseri yazmaya başladım. Eseri yazdıktan sonra Üstada götürdüm, tashih etti. Başka bir risale daha verdi, bunu diğer risaleler takip etti. Birçok risaleleri yazımla çoğalttım. Babam da yazdı. Bazen bazı risaleleri ikimiz de yazardık.

"Ben Üstadın devamlı  değil de ara sıra hizmetinde bulunurdum. On beş gün de bir hizmetine giderdim. Mesleğim terzilik olmasından, elbiselerinde sökük olduğu zaman onları dikerdim. Bazen de kıra çıkarken, tashih edeceği risaleleri ve namaz seccadesini taşırdım.

"Çok zamanlar akşam namazından sonra yatsıya kadar yalnız kalırdı. Bu müddet içinde birer ikişer yanında hizmeti için kalırdık. Birgün bana, 'Mustafa, bana bir bardak su getir' demişti. Ben de gidip kahveden bir bardak aldım, caminin çeşmesinde iyice yıkadım, suyu verdim. Suyun yarısını içti. Diğer yarısını da 'Al, bunu sen iç!' diye bana verdi. Alıp içtiğimde sanki su değil de gül yağıydı. Tamamen içmedim, üzerine su ilâve edip, eve  getirdim.

"Hanım ve çocuklar da içtiler. Onlar da hayret içinde 'Bu su mu?' diye söylenmişlerdi. Ben de 'Bu Üstadın suyudur' demiştim.

"Birgün rahmetli babam (Nuri) bir tabak sütlaç yaptırmıştı. Bunu Üstada götürdüğünde, Üstad elinde sütlâç ile girdiğini görünce hiddetlenerek, 'Sen niye böyle çocukların rızkını bana getiriyorsun!" demiş. Babam da mahcubiyetle geri dönerken, 'Nuri, Nuri!' diye seslenip 'Gel' diyerek, iki-üç kaşık almış. 'Haydi, geri kalanı çocuklarına götür, benim ikramım olarak yesinler' demiş."

Bu hatırayı dinleyen Mustafa Bilâl'in hanımı Şerife Hanım söze katıldı. Sütlacı kendisinin yaptığını, arada bir çamaşırlarını da yıkadığını ifade ederek, iki hatırasını anlattı:

"Beyim Mustafa çok hastaydı. Tifoya yakalanmıştı. Ben Üstadı takip ettim. Kıra giderken arkasından koştum. Üstadın faytonu aniden durmuştu. Rahmetli Ceylan, 'Gel, Üstad seni bekliyor' dedi. Yanına gidip elini öpecektim. Bana dirseğini uzattı, dirseğini öptüm. 'Tamam, duacıyım' dedi, ben de geriye döndüm.

"Birgün de, ben çok hastalanmış, doktora gitmiştim. Bana 'Bir böbreğin çürümüş, ameliyata alınman lâzım' demişti. Ben de ameliyat için hazırlanmıştım. Üstadın duasını almak istedim. Ceylan bana ve annesi Fethiye Hanıma Adaçalı tarafına gitmemizi söyledi. Az sonra Üstad oraya geldi. Ceylan yanımıza geldi, Üstadın bize dua ettiğini ve 'Ben onları  hemşirem olarak kabul ediyorum' dediğini söyleyerek, bana 'Gitmesin' diye haber getirdi. Ben de gitmedim. Allah'a şükür, ben hâlâ böbreğimden şikâyetçi değilim.

"Beyim Mustafa Eskişehir'de hasta olarak tedavi oluyordu. Bir sabah kuşluk vaktinde Ceylân geldi; 'Şerife Abla, Üstadım 'Biz Mustafa'yı yeni kazandık' dedi' diye haber verdi. Akşam da beyim şifa bulmuş ve sıhhati yerinde eve gelmişti.

Mustafa Bilâl hatırasını şöyle bağladı:

"İsmet Paşa Afyon'a gelip konuşma yapmıştı. Ondan sonra Üstada olan baskı, takip ve kontroller arttı. Bundan hemen sonra Üstadı ve talebelerini Afyon mahkemesine götürdüler. Biz de telâş ve korku içindeydik. Etrafta sivil polisler geziyordu. Bize de, 'Hazırlanın, sizi de götürecekler' diye söyleyenler oluyordu. Birkaç defa evimizi aramışlardı. Ben bu ara Üstadı rüyamda görmüştüm.

"Rüyam şöyleydi: Üstadın faytonu hükûmet binasının önüne gelince durdu. Üstad ayağa kalktı. Üstad bize hitaben üç defa; 'Korkmayın, korkmayın, korkmayın!' dedi. Ben de cevaben, 'Korkmuyoruz, korkmuyoruz, korkmuyoruz!'  dedim ve hemen uyandım.

"Üstadın hizmetinde bulunduğumuz sıralarda, iki kedisi vardı. Yemek vakti gelince bunlara yemek verirdi, kendisi daha sonra yerdi. Ayrıcı dolaplara fareler için yemekler koyardı."

Ses Yok