MEHMET TAKTAK
1932'de Bolvadin'de doğdu. Babası Âsım, annesi ise Zeki'dir. Emirdağ'da ticaretle uğraşmaktadır.
"Üstad Bediüzzmanan'ı ilk defa ziyaretim birkaç arkadaşımla birlikte olmuştu. Zübeyir Gündüzalp Ağabey bizim ziyeretimizi Üstada bildirip, izin almıştı. Şerefli huzuruna bizi kabul edince hepimiz ellerini öpüp oturduk. Bir müddet sonra, Üstad bize hitaben, 'Kardaşım, siz safa geldiniz' deyince hemen müsaade alıp ayrıldık.
"Bolvadin müftüsü Halil İbrahim Taktak bizim akrabamızdı. Babamla amca oğluydular. Kendisi Risale-i Nur'ları okur ve takdir ederdi. 1956'larda vefat etmişti. Bu vefattan iki gün sonra Üstad taziye için Bolvadin'e gelmişti. Menba suyunun olduğu, yeşillik bir mevzii olan Horon semtinde bütün Taktak'lar ve yakınlarımız toplanmıştık. Üstad taziyelerini ve dualarını bize bildirerek tekrar Emirdağ'a dönmüştü.
"Daha sonraları ziyaretine gittiğimde, bu vefat meselesiyle alâkalı olarak, bana 'Kardaşım, ben Halil İbrahim'in hatırı için bütün Taktak ailesini duama dahil ettim' diye iltifat buyurmuştu.
"Bizim dükkânın biri Bolvadin'de, diğeri ise Emirdağ'daydı. Bu münasebetle her Pazartesi Emirdağ'a gelirdim. Gelirken de bazı zamanlar Üstada kaymak getirirdim. Üstad bu kaymakları hiçbir zaman hediye kabul etmemişti. Fazlasıyla bana ücret verirdi. Hattâ bir defasında içinde yirmi beş ve elli kuruşluklar olan küçük bir keseyi bana almam için uzatmıştı. Ben kabul etmeyince, Zübeyir Gündüzalp Ağabey müdahale ederek, 'Üstadım, bu kaymak yirmi beş kuruştur, ben elli kuruş veriyorum' demişti.
"Üstadı çoğu zaman ziyaret eder, ellerini öper ve duasını alırdım. Bize Risale-i Nur'lardan bahseder, dersler yapar ve eserleri okumamızı söylerdi. Bazen İslâm düşmanlarının dine olan düşmanlıklarından bahis açar, çok hiddet ederdi.
"Üstadımızın Emirdağ'da içinde çok az kaldığı ikinci bir evi vardı. Burayı Hacı Abdullah Gayretli Üstad için yaptırmıştı. Buranın ikinci katında Üstad kısa bir müddet oturmuştu.
"Üstad üç ay kadar kaldıktan sonra burasının bir yıl kadar medrese-i Nuriye olarak kullanmıştık.
"Şualar ilk defa yeni yazıyla basılmıştı. üstad bu eseri göndererek okumamızı emretmişti. Şualar'ı ilk defa yeni harflerle okumuştuk.
"Bir defasında iş için İstanbul'a gidecektim. Zübeyir Gündüzalp Ağabeye Üstada bildirmesini söylemiştim. Üstad ise İstanbul'da Ahmet Aytimur'a uğrayıp yeni basılan Hanımlar Rehberi'ni getirmemi söylemişlerdi.
"İstanbul'da Ahmed Aytimur'u Süleymaniyede buldum. Ondan aldığım iki yüz tane kadar Hanımlar Rehberi'ni Emirdağ'a getirdim. Üstad o kadar çok sevindi ki, beni defalarca kucaklayıp, bu hizmetimden dolayı tekrar tekrar tebrik edip, dualar ederek, alnımdan öptü. Ben birkaç tane alıp, Bolvadin'e götürmek istediğimi ifade edince Üstad bana, 'Taman kardaşım, ben zaten göndermek istiyordum, yalnız biraz bekle, tashih ettikten sonra vereyim' diye buyurmuştu.
"Zaman olarak 1957 yılı olduğunu zannediyorum. Bolvadin ile Emirdağlı gençler futbol maçı yapıyorlardı. Bu maç esnasında âniden aralarında kavga çıkmıştı. Bolvadinliler ile Emirdağlılar taşlaşmaya başlamışlardı. Ertesi günü misilleme olarak Emirdağlı bir grup genç benim oradaki dükkânımı taşa tutmuşlardı. Kalabalık ve gürültü çoğalınca Üstad evinden aşağıya indi. Köşe başında durarak kalabalığa hitaben bir konuşma yaptı, 'Durun' dedi. 'sizler hepiniz kardeşsiniz, birbirinizin kusurlarını görmemeniz lâzımdır. Birbirinizi affediniz.' Kalabalık biraz sakinleşmişti. Üstad konuşmasına devam ederek, 'Eğer sizler barışıp dağılmazsanız, ben de burayı terk ederim' diye buyurmuştu.
"Üstadın bu konuşmasından sonra kalabalık büyük bir sükûnetle dağıldı."