Son Şahitler | İstanbul Şâhitleri(II) | 10
(1-30)

HÜSEYİN CAHİT PAYAZAĞA

 

Hüseyin Cahit Payazağa 1926'da Bitlis'te doğdu.

 

"Üstad Hazretleri Fatih-Çarşamba'da ahşap bir evde kalıyordu. Biz beş arkadaş birlikte ziyaretine varmıştık. Yanında bulunan Muhsin Alev vasıtasıyla isimlerimizi ve babalarımızın isimlerini sordu. Ellerini öptük, hatırlarımızı sordu.

"Çok derin düşünceli ve mütefekkir bir insan olduğu her halinden anlaşılıyordu. Bizimle birlikte Malatyalı Mustafa Derya Ağabeyimiz de vardı. Kendisi Üstad Hazretlerinden Kürtçe birşeyler sordu. Hazret kızdı ve Türkçe konuştu, o ne söylediyse Üstad Hazretleri hep Türkçe cevaplar verdi.

 

"Ben öyle ufak şeylerle uğraşamıyorum"

"O günlerde Ahmet Emin Yalman'a suikast davası vardı. Ben de Üstaddan bunları sordum. Kendileri ise, 'Ben böyle ufak şeylerle uğraşmıyorum, böyle şeylere ben tenezzül etmiyorum' şeklinde cevaplar verdi. O zaman yanında Avukat Mihri Helav vardı. O günlerde bir başkomiseri kendisini takip için vermişlerdi.

"Oturdukların evin karşısında bakkal Mehmed Efendi vardı, çok muhterem ve dini bütün bir insandı. Başkomiser onun önünde oturuyor ve devamlı Hazretin evini gözetliyordu. Kimin girip çıktığını takip ediyordu. Karşısında yine bizim Millet Partisi vardı. Biz de partiden görüyorduk. Sabahlara kadar ışık yanıyordu. Geceleri namaz kılıyor ve hep ibadet ediyordu. Cuma günleri ise Yavuz Selim Camiine namaza geliyordu. Yolda kenarlardan gidiyordu. Camide arkalarda oturuyordu, orada namazını kılıyordu. Devamlı peşinde polis takip ediyordu.

"Ziyaretlerine gittiğimde, 'Evladım, ziyaretime geliyorsunuz, benim sizlere zararım olur, görüyorsunuz devamlı polisler takip ediyor' diyordu.

"Bizler, bir ara takip eden polisleri dövmeyi plânlamıştık.

"Çarşamba'ya zaman, zaman bir araba gelip Üstadı alıyor ve gezdirmeye götürüyordu. Eyüp Sultan'a Cumaya gidiyor, boğaza gezmeye gidiyordu. Ben o zamanlardı Fethiye Semt Ocağı başkanıydım.

"Ramazan günü, sahura kadar bekleyen bir adam  gelmişti. Meğer kendileri Adalar imamıymış. Bu zat da Kastamonu'dan Üstad Hazretlerini tanırmış, oradaki hârika kerametli hallerini bizlere anlatmıştı.

 

"Bir Rumun itirafı"

"Çarşamba'da Rum teb'alı bir gayrimüslüm bakkal vardı. Üstad Hazretleri o adamdan alışveriş yapardı. O Rum bakkal Üstadı yüz metre öteden görse, hürmeten hemen ayağa kalkıyordu.

"Ben, Dimitros adındaki bu adama sordum: 'Bu zata neden bu kadar hürmet ediyorsun?'

"Siz' dedi, 'bu zatı tanımıyormusunuz. Eğer bu zat Yunanıstan'da olsa kendisine altından ev yaptırırlar.'

"Üstad Hazretleri bu Rumdan beyaz peynir alıyordu. Kesesinden çıkarıp parasını veriyor, 'Helal et' diyordu.

"Fethin 500. yılı için büyük hazırlıklar yapılmıştı. Fetih için kesilen kurban etinden Üstad Hazretlerine de götürmüştük. Üstad Hazretlerinin Ayasofya'ya gidip orada namaz kılacağı söyleniyordu. Bu söylentiden polisler çok telaşlanıyorlardı.

"O törenlerin rozetlerinden ben de hâlâ bulunur.

 

"Hazret-i Üstadı bizlere verin"

"Demokratlar, Halk Partisinden çok korkuyorlardı. Adnan Menderes iyi bir insandı, fakat Celal Bayar katıydı. Menderes'le Bayar, Pakistan'da Karaçi'ye gittiklerinde, Pakistan Maarif Vekili Ali Ekber Şah onlardan, 'Hazret nasıldır?' diye Bediüzzaman Hazretlerini sormuştu. Pakistanlılar Üstad Hazretlerini çok seviyor ve Pakistan'a gelmesi için davet ediyorlardı.

"Pakistan hükümeti, 'Hazret-i Üstadı bizlere verin, ülkemize gönderin' diyorlardı.

"Zannediyorum Üstad Bediüzzaman Hazretleri kendileri, hep Türkiye'yi istiyor, başka yere gitmek  istemiyordu. Bizim milletimizi çok seviyordu. Bir de tahmin ediyorum, nereye gitse, Türkiye'den daha büyük hürmet ve alâka görürdü.

"Zalim ihtilalciler, merhumun mezarını bile bir gece vakti kırıp, naaşını kaçırmışlardı. Ama bugün görüyoruz, Nur Risaleleri kaç dile çevrilmiş, her yerde serbestçe satılmaktadır. Neden, bu mübarek Üstadla bu kadar uğraştılar?

"Onunla uğraştıkça, Risale-i Nur'lar bütün dünyaya yayıldı."

Ses Yok