İSMAİL YILDIZ
Diyarbakır'ın Hani kazasına bağlı Ceviz köyünde doğdu. Eski eğitmenlerdendir.
"Nasıl ziyaret edebilirim?"
"Üstad Bediüzzaman Hazretleri bir takım eserleri olan kıymetli bir âlim. Şark hâdisesi sebebiyle Anadolu'ya nefy edildiğini duyardık. İstanbul'da Eşref Edip'in çıkardığı Sebilürreşad mecmuası elime geçti. Ondan tefrika edilen Üstad'ın hayatı ile alakadar yazılardan fikir sahibi oldum. Mahkeme müdafaalarının nefis müdafaası olmadığını, İslâm davasının müdafaası olduğunu bihakkın öğrendim. İştiyakla Üstad'ı ziyaret etmek istedim. Üstad'a hitaben Eşref Edip Bey vasıtasıyla bir mektup yazdım. Görüşmenin ve eserleri elde etmenin yolunu sordum. Epey zaman sonra İstanbul Üniversitesinde okuyan Muhsin Alev'den cevap mahiyetinde bir mektup aldım. Yirmiüçüncü Söz ve Gençlik Rehberi'ni bana göndermiş. İslâm harfleriyle olan eserler için de, Urfa'daki Nur Talebelerinin adresini vermişti. İkinci mektupla da Asa-yı Musa'yı göndermişti. O zaman Urfa'da Abdullah Yeğin, Zübeyir Gündüzalp, Hüsnü Bayram bulunuyordu. Onları ziyaretimde Zülfikar, Mektubat, Sözler, Şualar, Lem'alar mecmualarını aldım.
"İlk ziyaretim"
"1952 senesinin sonunda Üstad'ın İstanbul'da olduğunu öğrendim. Mektubat'taki ziyaretçiler kısmını okuyarak, Üstad'ı Kur'ân'ın bu asırda bir tercümanı olarak yalnız Allah rızası için ziyaretine gittim. Aldığım tarif üzere Üstad'ı kolaylıkla buldum. Zübeyir Gündüzalp, İstanbul Çarşamba'da beni Üstad'a takdim etti. Üstad Diyarbakır'daki hizmetleri sordu. Yarım saat kadar yanında kaldım. Başında bir sarık, boynunda bir atkı vardı. Üstad'a bir müddet yanında kalmayı arzuladığımı söyledim. Üstad yarım saatlik bir görüşmeden sonra mükerreren yanlarında kalmayı arzu ettiğimi ifade etmeme rağmen 'Memleketinize gidin orada hizmet edersiniz. Bu görüşmemizi 4 senelik hizmete mukabil kabul ettim' buyurdular. Üstad'ı bir pederin oğluna şefkatinden daha şefkatli olarak gördüm. Ona kavuşmak lezzeti dünyevî hiçbir lezzetle mukayese edilmez. Üstad kendisinin tarassut altında bulunduğunu söyledi. Siyasiler için; 'Bunlar Risale-i Nur'un neşrine mani olmak istiyorlar. Olmuyor değil, olamıyorlar. Ve inşallah olamayacaklar. İnşallah Risale-i Nur neşrolacaktır' buyurdular.
"İkinci ziyaretim"
"İkinci ziyaretim; bir kaç ay sonra, Üstad Emirdağ'da iken oldu. İki katlı bir binada kalıyordu. Üstad merdivenlerin yarısına kadar indi. 'Sizinle daha evvel görüşmüştük' dedi. Görüşmemiz 10-15 dakika kadar sürdü. Derslerden ve hizmetlerden sordu, anlattım. Risale-i Nur elhamdülillah ehl-i insafa kendini kabul ettirdi. Hatta bizim kazada bir tek muhalif kalmadı.
"Sebilürreşad'a yazdığım mektup, idarehanenin aranması sırasında ele geçirilmiş, hakkımda takibata başlamışlar.
"Bir gün köy camiinde iken, kaymakamla jandarma komutanın geldiklerini ve benimle görüşmek istediklerini söylediler. 'Sizin evinize kadar gidelim' dediler. Ben arama yapacaklarını tahmin ettim. Arama yapmadan önce kitapları kaldırmak mümkün oldu. Arama sırasında buldukları Kur'ân-ı Kerim, mevlid ve Nur Âleminin Bir Anahtarı idi. Bir kaç eseri zapta geçtiler. Mahkemeden celp geldi.
"İlk mahkemede savcı, 'İstanbul'a gittin mi?' diye sordu. 'Evet' dedim. 'Niçin' dedi. 'Bediüzzaman'ı ziyaret etmek için' dedim. 'Bediüzzaman kimdir' dedi. 'Büyük bir âlimdir, Risale-i Nur müellifidir' dedim. 'Başka âlim yok mu?' dedi. 'Var' dedim.
"Gayeniz gazetelerde isminizin çıkması mıdır?' dedi. Cevaben: 'Öyle bir gayemiz olsaydı, ya gazetelerde yazı yazardım veya siyasî partiye girerdim' dedim. 'Niye böyle bağırıyorsun?' dedi. 'Yüksek sesle söylüyorum' dedim. 'Kelimeler anlaşılsın diye.' 'Ben sağır mıyım?' dedi. 'Hayır' dedim. 'Yüksek sesle söylemesem, ne dediğim anlaşılmaz. Ne dediğim anlaşılmayınca da hakikat anlaşılmaz.' Sizi tevkif edersem ne yaparsınız?' dedi. 'Hiçbir şey yapmam' dedim. Aynı soruyu sordu. 'Ben de gider rahat yerde yatarım' dedim. 'Yani hapiste yatmak rahat mıdır?' dedi. 'Sizin bu şekildeki hareketinize karşı rahattır' dedim. Bunun üzerine 'Tevkifini taleb ederim' dedi. İkinci celsede tevkifime karar verildiği beyan edildi.
"Kazamızın cezaevinde on beş- yirmi kadar mahkûm vardı. Katil, kaçakçı ve adam yaralayanların içindeydik. Bana siyasî suçlu süsü verdiler. Orada kimse bunun ne olduğunu bilmiyordu. Bir gün zeminde kaldım. Ertesi gün 'Risale-i Nur nedir? Bediüzzaman kimdir? Günümüzde dinin durumu nedir?' diye mahkûmlarla konuşunca mahkûmların ileri gelenlerinden biri yatağını ranzasından indirerek benim yatağımı oraya koydu. Ve yemin etti 'Sen burada yatacaksın' diye. Bütün mahkûmlar muhabbetle karşıladılar.
"Kazada işitenler ikinci mahkemeye geldiler. İkinci mahkemenin sonunda Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesine naklettiler. 35 günde Diyarbakır cezaevinde kaldım.70 gün kadar mevkufiyetim oldu. Cezaevinde Cevşen, Delâilü'n-Nur ve bir kısım Risaleleri yazıyordum. Mevkuflardan biri okuma yazma bilmediği halde, sabahtan öğleye kadar yanımızda oturur, yazılara bakardı. Bir gün hapishane müdürü vasıtasıyla mahkemeye bir dilekçe yazdım. Müdürün yanındaki kâtip bizim köylüdür. Ona soruyor. 'Sen bu adamı tanıyor musun?' O da 'Evet normal bir adamdır. Sevdiğim bir adamdır' diyor. Müdür 'Öyle ise bu dilekçeyi göndermeyelim' diyor. Şimdiye kadar hiçbir maznunun iddia makamının isnatlarını kabul ettiğini görmedim. Bu ise kabul ediyor, dilekçeyi gönderirsek aleyhine olur, diyor. Bana haber verdiler. Müdürün odasında konuştuk. Neticede: Müdüre 'Bu istinatlarda hakikat-ı halde suç yoktur. Beni seviyorsanız, dilekçemi gönderiniz' dedim. Dilekçemi gönderdi. Bunun üzerine mevkufiyetten kurtuldum.
"Müdür, Urfalı bir mahkûma, 'Bu ahlâksızlıktan vazgeç' diyordu. O da 'Ben ahlâksız değilim. Beni sana yanlış anlatmışlar' diye cevap verince Müdür de 'Senin hakkında çokları aleyhte ifade vermişler, halbuki şimdiye kadar, İsmail hakkında aleyhte ifade veren olmadı. Yanlış olsaydı, onun hakkında da aleyhte ifade verilebilirdi' demişti.
"Müdür bir gün koğuşa bir manga askerle girerek 'Ben sizin kardeşçe geçinmenizi istiyorum. Dışarıda ne yaparsanız yapın' dedi. Beni göstererek 'Hepiniz bu adam gibi olursanız, hiçbir zabıta tedbirine lüzum kalmaz, kardeş gibi geçinirsiniz. Daha iyi insanlar olarak evlerinize dönersiniz' dedi. Tahliyeden sonra gayr-ı mevkuf olarak devam eden mahkeme, 4 Mart 1955'te beraat ve kitapları iade kararıyla neticelendi."