Son Şahitler | İstanbul Şâhitleri(II) | 23
(1-30)

Prof. Dr. ALİ ÖZEK

 

1932 yılında Fethiye'de doğdu. Mısır Ezher Üniversitesini bitirdi. Arap dili ve edebiyatı hocası olan Özek, İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsünde 1978'den sonra bir müddet müdürlük yaptı. Kendi sahasında kıymetli eserleri bulunmaktadır. 1953'de İstanbul'da Bediüzzaman'la görüşmeleri vardır.

 

"Kahire'de Mustafa Sabri Efendinin ziyaretine giderdik...

"1952 senesinde eski seyhülislâmlardan Mustafa Sabri Efendi(*) Kahire'de Şehzade Şevket Beyin evinde kalıyordu. Biz Türk talebeler haftada, bazan da on beş günde bir defa ziyaretlerine giderdik. Kendileri de bizleri daima beklerlerdi. Güzel sohbetler olurdu, dinlerdik ve istifade ederdik.

"Bir defasında herkese memleketini soruyordu. Ben de Muğla'nın Fethiye kazasının Doğanlar köyünden olduğumu söyledim. Bizim köy Elmalı'ya yakındı. Elmalı Hamdi Efendinin hemşehrisi sayılırdık. Mustafa Sabri bu vesileyle Elmalı'ya olan hayranlığını izhar etti.

"Yine böyle bir sohbet sonunda elini öptüm, ayrılıyordum. Türkiye'ye izine geliyordum. Mısır'da okuyan Ezher Talebe Teşkilâtının sekreteri ve başkanıydım.

 

"Mustafa Sabri Efendi benden üç şey istemişti"

"Mustafa Sabri Efendi, 'Sana üç vazife vereceğim' dedi.
1. Kırkağaç kavunu (Mısır'da kavun yoktu)
2. Leblebi,

3. Şeyh Said Nursî'yi göreceksin. Bediüzzaman'ı ziyaret edip ne kadar talebesi olduğunu soracaksın. Sana bir rakam verecek. Bunun üzerine neden Türkiye'de bir hareket yapmıyor, neden duruyor, niçin bir İslâmî harekâta girişmiyor? Bunları sor' dedi. Emirdağ Belediye Reisi olan H. Ali Kılıçalp da Mısır'da talebeydi. O da selâm ve hürmetini söyledi.

 

"Bediüzzaman'ı ziyaretim"

"İstanbul'a geldiğimde Bediüzzaman da Fatih Çarşamba'da ahşap bir evde kalıyordu. Ziyaretimizde divan üzerinde, arkasında hafif eğik bir yastığa yaslanmış, uzanmış yatıyordu. Mustafa Sabri Efendinin selâmını söyleyince, kalktı, doğruldu, oturdu, 'aleykümselâm' diye selâmı aldı. 'Kelâmı nedir?' dedi. Bir saat kadar ziyaretinde kaldık.

 

"Bizim vazifemiz imandır"

"Ben selâmını söylemeden, 'Bizim H. Ali ne yapıyor?' diye sordu, ben de selâmını söyledim.

"Mustafa Sabri ne kadar talebeniz olduğunu soruyor Efendim' dedim

"Türkiye'de Risale-i Nur'u okuyan beş yüz bin şakirdim var' dedi.

"Sabir Efendi bu kadar talebesiyle neden İslâmî cihada başlamıyor, diyor.'

"Üstad:

"Şimdi sen Sabri Efendiye selâm söyle, bizim dâvamız imandır. Cihad, imandan sonra gelir. Şimdi imana hizmet etmek zamanıdır. Bizim vazifemiz imandır, imana hizmet etmektir...' diye iman hizmeti üzerinde uzun uzun durdu ve izahlarda bulundu. Müsaade isteyip ayrılırken, ayağa kalktı. elini öptüm, ayrıldım, kendisi de yatağa oturdu.

"Emanetleri, bu arada Şevket Beyin istediği vatan toprağını çok sıkı arama ve kontrolden sonra Mısır'a götürdüm. Leblebi ve kavunu da Sabri Efendiye götürdüm.

 

"Şeyh Said Efendi haklıdır"

"Sabri Efendi artık iyice ihtiyarlamıştı. Bu sebepten rahatsızdı. Türkiye'de Bediüzzaman'la geçen konuşma ve hatıraları, aynen kendilerine naklettim. Dikkatle dinledi. Şu cevabı verdi:

"Şeyh Said Efendi gerçekten haklıdır!

"Evet söyledikleri doğrudur. O dâvasında muvaffak oldu. Biz hata ettik. O memleketten hiç bir yere ayrılmadı, sebat etti...' diye Bediüzzaman'ı tasvip etti."



* Osmanlı Devletinin 127. Şeyhülislâmıdır. Tokatlıdır. Ulemâdan Ahmed Efendinin oğludur. 150'liklerden olarak yurt dışına çıktı. Mısır'da Hakkın rahmetine kavuştu. Kıymetli İslâmî eserleri vardır..

Ses Yok