“En leziz ve en tatlı hâletin nedir?” Belki diyecek: “Aczimi, za’fımı anlayıp, vâlidemin tatlı tokatından korkarak yine vâlidemin şefkatli sinesine sığındığım hâlettir.” Halbuki: Bütün vâlidelerin şefkatleri, ancak bir lem’a-i tecelli-i Rahmettir. Onun içindir ki: Kâmil insânlar, aczde ve havfullahta öyle bir lezzet bulmuşlar ki; kendi havl ve kuvvetlerinden şiddetle teberri edip, Allah’a acz ile sığınmışlar. Aczi ve havfı, kendilerine şefâatçı yapmışlar.
Diğer ilâç ise, şükür ve kanaat ile taleb ve dua ve Rezzâk-ı Rahîm’in rahmetine îtimaddır. Öyle mi? Evet, bütün yeryüzünü bir sofra-i ni’met eden ve bahar mevsimini bir çiçek destesi yapan ve o sofranın yanına koyan ve üstüne serpen bir Cevvâd-ı Kerim’in misâfirine fakr ve ihtiyâç, nasıl elîm ve ağır olabilir? Belki, fakr ve ihtiyâcı, hoş bir iştiha sûretini alır. İştiha gibi fakrın tezyîdine çalışır. Onun içindir ki: Kâmil insânlar, fakr ile fahretmişler. Sakın yanlış anlama! Allah’a karşı fakrını hissedip yalvarmak demektir. Yoksa, fakrını halka gösterip, dilencilik vaziyetini almak demek değildir.
Ve o bilet, sened ise; başta namaz olarak edâ-i ferâiz ve terk-i kebâirdir. Öyle mi? Evet, bütün ehl-i ihtisas ve müşâhedenin ve bütün ehl-i zevk ve keşfin ittifakıyla;