Nur Çeşmesi | Nurçesmesi | 107
(6-173)
Pencereler Risâlesi’nden

“İnsan, öyle bir nüsha-i câmiadır ki: Cenâb-ı Hak, bütün esmâsını, insanın nefsi ile insana ihsas ediyor.” Tafsilâtını başka Sözlere havale edip yalnız üç noktayı göstereceğiz.

BİRİNCİ NOKTA: İnsan, üç cihetle Esmâ-i İlâhîyeye bir ayinedir.

Birinci Vecih: Gecede zulümat, nasıl nuru gösterir. Öyle de: İnsan, za’f ve acziyle, fakr ve hâcâtiyle, naks ve kusuru ile, bir Kadîr-i Zülcelâl’in kudretini, kuvvetini, gınasını, rahmetini bildiriyor. Ve hâkezâ... pek çok evsâf-ı İlâhîyeye bu sûretle âyinedarlık ediyor. Hatta hadsiz aczinde ve nihayetsiz za’fında, hadsiz a’dâsına karşı bir nokta-i istinâd aramakla, vicdan dâima Vâcib-ül Vücûd’a bakar. Hem nihayetsiz fakrında, nihayetsiz hâcâtı içinde, nihayetsiz maksadlara karşı bir nokta-i istimdâd aramağa mecbûr olduğundan, vicdan dâima o noktadan bir Ganiyy-i Rahîm’in dergâhına dayanır, duâ ile el açar. Demek her vicdanda şu nokta-i istinâd ve nokta-i istimdâd cihetinde iki küçük pencere, Kadîr-i Rahîm’in bârigâh-ı Rahmetine açılır, her vakit onunla bakabilir.

İkinci Vecih Âyinedarlık ise: İnsana verilen nümûneler nev’inden cüz’î ilim, kudret, basar, sem’, mâlikiyet, hâkimiyet gibi cüz’iyat ile kâinat Mâlikinin ilmine ve kudretine, basarına, sem’ine, Hâkimiyet-i Rubûbiyetine âyinedarlık eder. Onları anlar, bildirir. Meselâ: “Ben nasıl bu evi yaptım ve yapmasını biliyorum ve görüyorum ve onun mâlikiyim ve idare ediyorum. Öyle de: Şu koca kâinat sarayının bir ustası var. O usta onu bilir, görür, yapar, idare eder ve hâkezâ...

Ses Yok