Birincisi: Bedevilikte beşer üç dört şeye muhtaç oluyordu. O üç dört hâcâtını tedârik etmeyen on adedde ancak ikisi idi. Şimdiki garb medeniyet-i zâlime-i hazırası sû-i isti’malat ve israfat ve hevesâtı tehyic ve havâic-i gayr-ı zarûriyeyi, zarûri hâcâtlar hükmüne getirip görenek ve tiryakilik cihetiyle şimdiki o medenî insanın tam muhtaç olduğu dört hâcâtı yerine, yirmi şeye bu zamanda muhtaç oluyor. O yirmi hâcâtı tam helâl bir tarzda tedârik edecek, yirmiden ancak ikisi olabilir. On sekizi muhtaç hükmünde kalır. Demek bu medeniyet-i hâzıra insanı çok fakir ediyor. O ihtiyaç cihetinde beşeri zulme, başka haram kazanmaya sevk etmiş. Biçâre avam ve havas tabakasını dâima mübarezeye teşvik etmiş. Kur’ân’ın kanun-u esasîsi olan “vücub-u zekat hurmet-i riba” vasıtasiyle avamın havassa karşı itaatini ve havassın avama karşı şefkatini te’min eden o kudsî kanunu bırakıp burjuvaları zulme, fukaraları isyana sevk etmeye mecbûr etmiş. İstirahat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber etti!
İkinci Nükte: Bu medeniyet-i hazıranın hârikaları, beşere birer ni’met-i Rabbânîye olmasından hakîki bir şükür ve menfaat-ı beşerde isti’mali iktiza ettiği halde, şimdi görüyoruz ki: Ehemmiyetli bir kısım insanı tenbelliğe ve sefâhete ve sa’yi ve çalışmayı bırakıp istirahat içinde hevesâtı dinlemek meylini verdiği için sa’yin şevkini kırıyor. Ve kanaatsizlik ve iktisadsızlık yoluyla sefâhete, israfa, zulme, harama sevkediyor. Meselâ: RİSÂLE-İ NUR’daki “NUR ANAHTARI”nın dediği gibi: “Radyo büyük bir ni’met iken, maslahat-ı beşeriyeye sarf edilmek ile bir ma’nevî şükür iktiza ettiği halde, beşde dördü hevesâta, lüzumsuz, malâyani şeylere sarf edildiğinden; tenbelliğe radyo dinlemekle heveslenmeye sevk edip, sa’yin şevkini kırıyor. Vazife-i hakikiyesini bırakıyor.