Hatta çok menfaatli olan bir kısım hârika vesait, sa’y ve amel ve hakîki maslahat-ı ihtiyac-ı beşeriyeye isti’mali lâzım gelirken, ben kendim gördüm; ondan bir-ikisi zarûri ihtiyacata sarfedilmeye mukâbil, ondan sekizi keyf, hevesât, tenezzüh, tenbelliğe mecbûr ediyor. Bu iki cüz’î misâle binler misâller var.
Elhâsıl: Medeniyet-i garbiye-i hazıra semâvî dinleri tam dinlemediği için, beşeri hem fakir edip ihtiyacatı ziyâdeleştirmiş. İktisad ve kanaat esasını bozup, israf ve hırs ve tama’ı ziyâdeleştirmeye; zulüm ve harama yol açmış. Hem beşeri vesait-i sefâhete teşvik etmekle o biçâre muhtaç beşeri tam tenbelliğe atmış. Sa’y ve amelin şevkini kırıyor. Hevesâta, sefâhete sevk edip ömrünü fâidesiz zâyi’ ediyor.Hem o muhtaç ve tenbelleşmiş beşeri hasta etmiş. Sû-i isti’mal ve israfat ile yüz nevi hastalığın sirayetine, intişârına vesîle olmuş.
Hem üç şiddetli ihtiyaç ve meyl-i sefâhet ve ölümü her vakit hatıra getiren kesretli hastalıklar ve dinsizlik cereyanlarının o medeniyetin içlerine yayılmasiyle intibaha gelip uyanmış beşerin gözü önünde ölümü i’dam-ı ebedî sûretinde gösterip, her vakit beşeri tehdid ediyor. Bir nevi Cehennem azabı veriyor. İşte bu dehşetli musîbet-i beşeriyeye karşı Kur’ân-ı Hakîm’in dört yüz milyon talebesinin intibahiyle ve içinde semâvî, kudsî kanun-u esasîleriyle bin üç yüz sene evvel gösterdiği gibi, yine bu dört yüz milyonun kendi kudsî esasî kanunlariyle beşerin bu üç dehşetli yarasını tedavi etmesini ve eğer yakında kıyamet kopmazsa, beşerin hem saadet-i hayat-ı dünyeviyesini, hem saadet-i hayat-ı uhreviyesini kazandıracağını ve ölümü, i’dam-ı ebedîden çıkarıp âlem-i nura bir terhis tezkeresi göstermesini ve ondan çıkan medeniyetin mehâsini, seyyiatına tam galebe edeceğini ve şimdiye kadar olduğu gibi; dinin bir kısmını, medeniyetin bir kısmını kazanmak için rüşvet vermek değil,