Nur Çeşmesi | Nurçesmesi | 14
(6-173)

Hem mâdem biz gözümüzle görüyoruz ki: Umum mahlûklarda ve zemîn yüzünde öyle bir hikmet eli işliyor ve öyle bir adâlet ölçüleriyle işler dönüyor ki, akl-ı beşer onun fevkinde düşünemiyor.

Meselâ: İnsanın bin cihâzâtına takılan hikmetlerinden, yalnız bir küçük çekirdek kadar kuvve-i hâfızasında bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisatı o kuvvecikte yazıp, onu bir kütübhâne hükmüne getirip ve insanın haşirde muhakemesi için neşir olacak olan defter-i a’mâlinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrı ile her insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet ve bütün masnûatta gâyet hâssas mîzanlar ile a’zalarını yerleştiren, mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir çiçekli nebâttan milyarlar, trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar, israfsız ölçülerle bir tenasüb, bir müvâzene, bir intizam ve bir cemâl içinde masnûatı bir hüsn-ü san’at yapan ve her zîhayatın hukuk-u hayatını kemâl-i mîzanla veren; iyiliklere güzel neticeler ve fenalıklara fenâ neticeler verdiren ve Âdem(A.S.) zamanından beri tâği ve zâlim kavimlere vurduğu tokatlarla kendini pek kuvvetli ihsas ettiren bir adâlet-i sermediye, elbette ve hiç şüphe getirmez ki: Güneş gündüzsüz olmadığı gibi; o hikmet-i ezeliye, o adâlet-i sermediye âhiretsiz olmazlar ve ölümde en zâlimlerin ve en mazlumların bir tarzda gitmelerindeki âkibetsiz bir dehşetli haksızlığa, adâletsizliğe ve hikmetsizliğe hiçbir veçhile müsaade etmezler diye “Hakîm” ve “Hakem” ve “Adl” ve “Âdil” isimleri bizim suâlimize kat’i cevab veriyorlar.

Ses Yok