İşte biz de bizim ebedî hayatımızı ve ebedî saadetimizin anahtarı îmanımızı bu dalâlet asrında bize kazandıran RİSÂLE-İ NUR’u okurken ve yazdıklarımızı tashih ederken sanki dinsiz, komünistlerin saçma ve düzmece zehir saçan evraklarını okuyormuşuz gibi yakalanıp mahkemeye veriliyoruz. Ma’sûm dindarların aleyhinde olan dinsiz komünistler hem etrafa evham vererek bizim gibi gurbette, yalnız dersleriyle alâkadar, siyasetten hatta dünyadan habersiz iki-üç talebenin birkaç kişi yanına gelip gitmesiyle ve onların kendi derslerini bir-iki kişinin dinlemesiyle hem bizi, hem adliyeyi, hem zabıtayı ma’nasız meşgalelerle uğraştırıyorlar.
Her asırda en az üç yüz elli milyon mensubu bulunan, milyonlarla hâfızların lîsanında her zaman tekrarlanan KUR’ÂNIMIZIN emsâlsiz tefsiri Risâle-i Nur; talebeleri olan bizleri, hayatımızdan daha çok sevdiğimiz îmanî derslerimizden mahrum etmek istiyorlar. Habbeyi kubbe yaparak, formalitelere uydurarak, bir isim takarak, lâstikli bir kanun maddesine rast getirip bizi kanunen mes’ul göstermek istiyorlar. Fakat âdil, vicdanlı hâkimler neticede hakîkatı meydana çıkarıyorlar.
Ezcümle: Bu son def’a Afyon Mahkemesi dört sene devam ettiği halde, sonunda zaten serbest olan RİSÂLE-İ NUR yine serbest bırakıldı.
Bütün yüksek makamlara verilen Üstadımız BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ’nin müdafaasından bir küçük parçası şu ki:
“Haşirdeki Mahkeme-i Kübrâ’ya bir arzuhaldir ve dergâh-ı İlâhîyeye bir şekvadır ve bu zamanda Mahkeme-i Temyiz ve istikbâldeki dâr-ül fünunların münevver muallim ve talebeleri dahi dinlesinler...