Nur Çeşmesi | Nurçesmesi | 22
(6-173)

Ve senevî zemîn ağacının âhiri ise, ikinci güzde o ağacın gördüğü bütün vazifelerini ve esmâ-i İlâhîyyeye karşı ettiği bütün fıtrî tesbihatlarını ve gelecek bahar haşrinde neşir olabilen bütün sahaif-i amâllerini, zerrecik ve küçücük kutucukların içine koyup, Hafîz-i Zülcelâl’in dest-i hikmetine teslim eder. ismini hadsiz dillerle kâinat yüzünde okur.

Ve bu ağacın zâhiri ise; haşrin üç yüz bin misâllerini ve emârelerini gösteren üç yüz bin küllî ve çeşit çeşit çiçekler açıp hadsiz Rahmaniyet ve Rezzâkıyet ve Rahîmiyet ve Kerîmiyet sofralarını sererek zîhayatlara ziyafetler vermekle ismini meyveleri, çiçekleri, taamları sayısınca lîsanlariyle zikredip medh ü senâ eder, gündüz gibi hakîkatını gösterir.

Bu haşmetli ağacın bâtını ise, hadsiz ve hesaba gelmez muntazam makineleri ve mîzanlı fabrikaları kemâl-i dikkat ve intizamla işlettiren öyle bir kazan ve tezgâhtır ki, bir dirhemden bin batman taamları pişirir, açlara yetiştirir. Ve öyle bir mîzan ve dikkatle işler ki, zerre kadar tesâdüfün karışmasına bir yer bırakmıyor. ismini zemînin iç yüzüyle yüz bin dil ile tesbih eden ba’zı melâike gibi yüz bin tarzlarda ilân edip isbat eder.

Hem arz, senevî hayatı haysiyetiyle bir ağaç olduğu ve o dört isim içinde hâfîziyyeti ve onunla haşir kapısına bir anahtar yaptığı gibi, aynen öyle de, dehrî ve dünya hayatı cihetiyle yine meyveleri âhiret pazarına gönderilen bir muntazam ağaçtır. Ve o dört isme öyle bir mazhar, bir âyine ve âhirete giden bir yol açar ki; genişliğini ihâtaya ve ta’bire aklımız kâfi gelmiyor. Yalnız bu kadar deriz:

Ses Yok