Nur Çeşmesi | Nurçesmesi | 19
(6-173)

(Onuncu Söz’de isbatına binâen) o rahmet ve hikmet ve inâyet ve adâlet ve saltanat-ı sermediyenin gâyet kat’i istedikleri dâr-ı âhiret ve dâire-i haşr ve neşrin açılmamasiyle o nihayetsiz Cemâl-i rahmet nihayetsiz bir çirkin merhametsizliğe inkılâb etmesi ve o hadsiz kemâl-i hikmet, hadsiz kusurlu abesiyete ve faydasız israfata dönmesi ve o gâyet şirin inâyet, gâyet acı ihânetlere değişmesi ve o gâyet mîzanlı ve hakkaniyetli adâlet, gâyet şiddetli zulümlere kalbolması ve o gâyet derecede haşmetli ve kuvvetli saltanat-ı sermediye, sukut etmesi ve haşrin gelmemesiyle bütün haşmeti kaybolması, ve Kemâlât-ı Rubûbiyeti, acz ve kusur ile lekedar olması, hiçbir cihet-i imkânı yok; hiçbir akıl ihtimâl vermez, yüz muhâl içinde birden bulunur; dâire-i imkân hâricinde bâtıl ve mümteni’dir.

Çünkü; nâzenin ve nazdar beslediği ve akıl ve kalb gibi cihâzâtla saadet-i ebediyeye ve âhirette beka-i dâimîye iştiyak hissini verdiği halde onu ebedî i’dam etmek, ne kadar gadirli bir merhametsizlik ve onun yalnız dimağına yüzer hikmetler ve faydalar taktığı halde onu dirilmemek üzere bütün cihâzâtını ve binler fâideleri bulunan isti’dâdatını âkibetsiz bir ölümle fâidesiz, neticesiz, hikmetsiz, bütün bütün israf etmek ne derece hilaf-ı hikmet ve binler va’d ve ahidlerini yerine getirmemek ile -hâşâ- aczini ve cehlini göstermek ne kadar o haşmet-i saltanata ve o kemâl-i rubûbiyete zıddır, her zîşuur anlar. Bunlara kıyâsen, inâyet ve adâleti tatbik eyle...

İşte, Hâlıkımızdan sorduğumuz âhirete dâir suâlimize Rahman ve Hakîm ve Âdil ve Kerîm ve Hâkim isimleri mezkûr hakîkatle cevab veriyorlar; şeksiz, şüphesiz, Güneş gibi âhireti isbat ediyorlar.

Hem mâdem biz gözümüzle görüyoruz: Öyle ihâtalı ve azametli bir hâfîziyet hükmeder ki,

Ses Yok