Nur Çeşmesi | Nurçesmesi | 34
(6-173)

Başını kuma sokar, tâ görünmesin. Başını gaflete sokar, tâ ölüm ve zevâl ve firak onu görmesin. Divânece, muvakkat, ibtal-i his nev’inden bir çâre bulur.

Çünkü meselâ: Vâlide ruhunu fedâ ettiği evlâdını dâima tehlikelere ma’rûz gördükçe titrer. Ve pederini ve kardeşini eksik olmayan belâlardan kurtaramayan evlâtlar, dâim bir keder, bir korkaklık hisseder. Buna kıyâsen, bu dağdağalı kararsız hayat-ı dünyeviyede o mes’ud zannedilen aile hayatı çok cihetlerle saadetini kaybeder ve kısacık bir hayattaki münâsebet ve karâbet dahi, hakîki sadâkatı ve samimî ihlâsı ve garazsız bir hizmeti ve muhabbeti vermez. Ahlâk o nisbette küçülür, belki sukut eder.

Eğer âhirete îman o hâneye girse, birden ışıklandıracak, ortalarındaki münâsebet ve şefkat ve karâbet ve muhabbet kısacık bir zaman ölçüsüyle değil, belki dâr-ı âhirette saadet-i ebediyede dahi o münâsebetlerin devamı ölçüsüyle samimî hürmet eder, sever, şefkat eder, sadâkat eder, kusurlarına bakmaz gibi ahlâk yükseklenir. Hakîki insaniyet saadeti o hânede başlar inkişafa. Bu ma’na dahi hüccetlerle Risâle-i Nur’da beyânına binâen kısa kesildi.

Hem herbir şehir kendi ahâlisine geniş bir hânedir. Eğer îman-ı âhiret o büyük aile efradında hükmetmezse; güzel ahlâkın esasları olan ihlâs, samimiyet, fazilet, hamiyet, fedakârlık, rıza-yı İlâhî, sevab-ı uhrevî yerine garaz, menfaat, sahtekârlık, hodgâmlık, tasannu, riyâ, rüşvet, aldatmak gibi haller meydan alır. Zâhirî âsâyiş ve insaniyet altında, anarşistlik ve vahşet ma’naları hükmeder; o hayat-ı şehriye zehirlenir. Çocuklar haylazlığa, gençler sarhoşluğa, kavîler zûlme, ihtiyarlar ağlamağa başlarlar.

Ses Yok