haşrin inkârında tasdik etmekten yüz bin derece mukaddessin ve hadsiz derece münezzeh ve âlîsin! Böyle nihayetsiz bir zulümden, bir çirkinlikten senin nihayetsiz adâletini ve cemâlini ve rahmetini takdis ediyorum!
âyetini, vücûdumun bütün zerrâtı adedince söylemek istiyorum! Belki senin o sâdık elçilerin ve o doğru dellâl-ı saltanatın hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn sûretinde senin uhrevî rahmet hazinelerine ve âlem-i bekada ihsanâtının definelerine ve dâr-ı saadette tamamiyle zuhur eden güzel isimlerinin hârika güzel cilvelerine şehâdet, işâret, beşâret ederler. Ve bütün hakîkatların mercii ve Güneşi ve hâmisi olan “Hak” isminin en büyük bir şuâı, bu hakîkat-ı ekber-i haşriye olduğunu −îman ederek− senin ibadına ders veriyorlar.
Ey Rabbü’l Enbiyâ Ve’s-sıddıkîn! Bütün onlar senin mülkünde, senin emrin ve kudretin ile, senin irâde ve tedbirin ile, senin ilmin ve hikmetin ile müsahhar ve muvazzaftırlar. Takdis, tekbir, tahmid, tehlil ile Küre-i Arz’ı bir zikirhâne-i a’zam, bu kâinatı bir mescid-i ekber hükmünde göstermişler.
Ya Rabbî ve ya Rabbe’s Semavâtı Ve’l-Aradîn! Ya Hâlıkî ve yâ Hâlık-ı Külli Şey! Gökleri yıldızlariyle, zemîni müştemilatiyle ve bütün mahlûkatı bütün keyfiyatiyle teshir eden kudretinin ve irâdetinin ve hikmetinin ve hâkimiyetinin ve rahmetinin hakkı için, nefsimi bana müsahhar eyle! Ve matlubumu bana musahhar kıl! Kur’âna ve îmana hizmet için, insanların kalblerini Risâle-i Nur’a musahhar yap!