Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ta’limiyle ve Kur’ân-ı Hakîm’in dersiyle anladım ve îman ettim ki: Nasıl semâ, feza, arz, ber ve bahr, şecer, nebât, hayvan efradiyle, eczasiyle, zerrâtiyle seni biliyorlar, tanıyorlar ve varlığına ve birliğine şehâdet ve delâlet ve işâret ediyorlar; öyle de: Kâinatın hulâsası olan zîhayat ve zîhayatın hulâsası olan insan ve insanın hulâsası olan enbiyâ, evliyâ, asfiyanın hulâsası olan kalblerinin ve akıllarının müşahedat ve keşfiyat ve ilhamat ve istihracatiyle, yüzer icma’ ve yüzer tevâtür kuvvetinde bir kat’iyyetle senin vücub-u vücûduna ve senin vahdâniyet ve ehadiyetine şehâdet edip, ihbar ediyorlar. Mu’cizat ve keramat ve yakînî bürhanlariyle, haberlerini isbat ediyorlar.
Evet kalblerde, perde-i gaybda ihtar edici bir zâta bakan hiçbir hatırat-ı gaybiye ve ilham edici bir zâta baktıran hiçbir ilhamat-ı sâdıka; ve hakkalyakîn sûretinde sıfât-ı kudsiye ve Esmâ-i Hüsnânı keşfeden hiçbir i’tikâd-ı yakîne; ve enbiyâ ve evliyâda bir Vâcib-ül Vücûd’un envârını aynelyakîn ile müşahede eden hiçbir nurânî kalb; ve asfiya ve sıddıkînde, bir Hâlık-ı Külli Şey’in âyât-ı vücubunu ve berahin-i vahdetini ilmelyakîn ile tasdik eden, isbat eden hiçbir münevver akıl yoktur ki, senin vücub-u vücûduna ve sıfât-ı kudsiyene ve senin vahdetine ve ehadiyetine ve esmâ-i hüsnâna şehâdet etmesin, delâleti bulunmasın ve işâreti olmasın.
Ve bilhassa, bütün enbiyâ ve evliyâ ve asfiya ve sıddıkînin imamı ve reisi ve hulâsası olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ihbarını tasdik eden hiçbir mu’cizat-ı bahiresi ve hakkaniyetini gösteren hiçbir hakîkat-ı aliyesi ve bütün mukaddes ve hakîkatlı kitabların hulâsat-ül hulâsası olan Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyân’ın hiçbir âyet-i tevhidiye-i katıası ve mesâil-i îmaniyeden hiçbir mes’ele-i kudsiyesi yoktur ki, senin vücub-u vücûduna ve kudsî sıfatlarına ve senin vahdetine ve ehadiyetine ve esmâ ve sıfâtına şehâdet etmesin ve delâleti olmasın ve işâreti bulunmasın!..