Nur Çeşmesi | Nurçesmesi | 52
(6-173)

elbette ve herhalde, o çok seven ve sevilen ve mahbub ve muhib olan insanları dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için yaratmış iken, ebedî bir adâvetle gücendirmek olamaz ve kabil değildir. Belki başka bir ebedî alemde mes’udane yaşaması hikmetiyle, bu dünyada çalışmak ve onu kazanmak için gönderilmiştir. Ve insana tecelli eden isimlerin, bu fâni ve kısa hayattaki cilveleriyle alem-i bekada onların âyinesi olan insanların, ebedî cilvelerine mazhar olacaklarına işâret ederler.

Evet, ebedînin sâdık dostu ebedî olacak. Ve Bâki’nin âyine-i zîşuuru, bâki olmak lâzım gelir.

Hayvanların ruhları bâki kalacağını ve Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve Neml’i ve Nakâ-i Sâlih (A.S.) ve Kelb-i Ashab-ı Kehf gibi ba’zı efrad-ı mahsusa; hem ruhu, hem cesediyle bâki âleme gideceği ve herbir nev’in arasıra isti’mal için birtek cesedi bulunacağı rivayet-i sahihadan anlaşılmakla beraber; hikmet ve hakîkat, hem rahmet ve rubûbiyet öyle iktiza ederler.

Ey Kadîr-i Kayyûm! Bütün zîhayat, zîruh, zîşuur senin mülkünde, yalnız senin kuvvet ve kudretinle ve ancak senin irâde ve tedbirinle ve rahmet ve hikmetinle, Rubûbiyetinin emirlerine teshir ve fıtrî vazifelerle tavzif edilmişler. Ve bir kısmı, insanın kuvveti ve galebesi için değil, belki fıtraten insanın za’fı ve aczi için, rahmet tarafından ona müsahhar olmuşlar. Ve lîsan-ı hal ve lîsan-ı kal ile Sâni’lerini ve Ma’budlarını kusurdan, şerikten takdis ve ni’metlerine şükür ve hamd ederek, herbiri ibâdet-i mahsusasını yapıyorlar.

Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından perdelenmiş olan Zât-ı Akdes!

Bütün zîruhların tesbihatiyle seni takdis etmek niyet edip

diyorum.
Ses Yok