Hem ağaçlar ve nebâtlar, umumen yaprak ve çiçek ve meyvelerinin kelimeleriyle seni takdis ve tesbih ve tahmid ettikleri gibi, o kelimelerden herbirisi dahi ayrıca seni takdis eder. Husûsan meyvelerin bedi’ bir sûrette, etleri çok muhtelif, san’atları çok acib, çekirdekleri çok hârika olarak yapılarak o yemek tablalarını ağaçların ellerine verip ve nebâtların başlarına koyarak zîhayat misafirlerine göndermek cihetinde, lîsan-ı hal olan tesbihatları, zuhurca lîsan-ı kal derecesine çıkar. Bütün onlar senin mülkünde, senin kuvvet ve kudretinle, senin irâde ve ihsanâtınla, senin rahmet ve hikmetinle müsahhardırlar ve senin herbir emrine mutidirler.
Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey kibriya-yı azametinden tesettür etmiş olan Sâni-i Hakîm ve Hâlık-ı Rahîm! Bütün eşcar ve nebâtâtın, bütün yaprak ve çiçek ve meyvelerin dilleriyle ve adediyle seni kusurdan, aczden, şerikten takdis ederek hamd ü sena ederim.
Ey Fâtır-ı Kadîr! Ey Müdebbir-i Hakîm! Ey Mürebbi-i Rahîm! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ta’limiyle ve Kur’ân-ı Hakîm’in dersiyle anladım ve îman ettim ki; nasıl nebâtât ve eşcar seni tanıyorlar, senin sıfât-ı kudsiyeni ve esmâ-i hüsnânı bildiriyorlar; öyle de, zîhayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvânâttan hiçbirisi yoktur ki; cisminde gâyet muntazam saatler gibi işleyen ve işlettirilen dâhilî ve hâricî âzalariyle ve bedeninde gâyet ince bir nizam ve gâyet hassas bir mîzan ve gâyet mühim fâideler ile yerleştirilen âlât ve duygulariyle ve cesedinde gâyet san’atlı bir yapılış ve gâyet hikmetli bir tefriş ve gâyet dikkatli bir müvazene içinde konulan cihâzât-ı bedeniyesiyle, senin vücub-u vücûduna ve sıfatlarının tahakkukuna şehâdet etmesin.