Senin Rubûbiyetinin vahdâniyetteki haşmetine ve bir baharı bir çiçek kadar kolay îcad eden kudretinin azametine ve herşeye taallukuna delâlet ettikleri gibi, koca zemînin her tarafında, hadsiz hayvânâtına ve insanlara, hadsiz taamların çeşit çeşit aksamını ihzâr eden rahmetinin hadsiz genişliğine.. ve o hadsiz işler ve in’amlar ve idareler ve iâşeler ve icraatlar kemâl-i intizamla cereyanları ve herşey hatta zerreler o emirlere ve icraata itaat ve müsahhariyetleriyle hâkimiyetinin hadsiz vüs’atine kat’i delâlet etmekle beraber o ağaçların ve nebâtların ve herbir yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak gibi herbirisinin herbir şeyini, herbir işini bilerek, görerek, fâidelere, maslahatlara, hikmetlere göre yapılmakla, senin ilminin her şeye ihâtasına ve hikmetinin herşeye şümûlüne pek zâhir bir sûrette delâlet ve hadsiz parmaklariyle işâret ederler. Ve senin gâyet kemâldeki cemâl-i san’atına ve nihayet cemâldeki kemâl-i ni’metine hadsiz dilleriyle senâ ve medhederler.
Hem, bu muvakkat handa ve fâni misafirhânede ve kısa bir zamanda ve az bir ömürde, eşcar ve nebâtâtın elleriyle, bu kadar kıymetdar ihsanlar ve ni’metler ve bu kadar fevkalâde masraflar ve ikramlar, işâret belki şehâdet eder ki: Misafirlerine burada böyle merhametler yapan kudretli, keremkâr Zât-ı Rahîm, bütün ettiği masrafı ve ihsanı, kendini sevdirmek ve tanıttırmak neticesinin aksiyle, yâni bütün mahlûkat tarafından “Bize tattırdı, fakat yedirmeden bizi i’dam etti.” dememek ve dedirmemek ve saltanat-ı Ulûhiyetini iskat etmemek ve nihayetsiz rahmetini inkâr etmemek ve ettirmemek ve bütün müştak dostlarını mahrumiyet cihetinde düşmanlara çevirmemek noktalarından, elbette ve her halde ebedî bir âlemde, ebedî bir memlekette, ebedî bırakacağı abdlerine, ebedî rahmet hazinelerinden, ebedî Cennetlerinde, ebedî ve Cennet’e lâyık bir sûrette meyvedar eşcar ve çiçekli nebâtlar ihzâr etmiştir. Buradakiler ise, müşterilere göstermek için nümûnelerdir.