Nur Çeşmesi | Nurçesmesi | 47
(6-173)

Ey Kadir-i Külli Şey! Dağlar ve içindeki mahlûklar senin mülkünde ve senin kuvvet ve kudretinle ve ilim ve hikmetinle müsahhar ve müddehardırlar. Onları bu tarzda tavzif ve teshir eden Hâlıkını takdis ve tesbih ederler.

Ey Hâlık-ı Rahman ve ey Rabb-i Rahîm! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ta’limiyle ve Kur’ân-ı Hakîminin dersiyle anladım: Nasılki semâ ve feza ve arz ve deniz ve dağ, müştemilât ve mahlûklariyle beraber seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar; öyle de: Zemîndeki bütün ağaç ve nebâtât, yaprakları ve çiçekleri ve meyveleriyle, seni bedahet derecesinde tanıttırıyorlar ve tanıyorlar.

Ve umum eşcarın ve nebâtâtın cezbedarâne hareket-i zikriyede bulunan yapraklarından ve zînetleriyle Sâni’inin isimlerini tavsif ve târif eden çiçeklerinden ve letâfet ve cilve-i merhametinden tebessüm eden meyvelerinden herbirisi, tesâdüfe havalesi hiçbir cihet-i imkânı olmayan hârika san’at içindeki nizam ve nizam içindeki mîzan ve mîzan içindeki zînet ve zînet içindeki nakışlar ve nakışlar içindeki güzel ve ayrı ayrı kokular ve kokular içindeki meyvelerin muhtelif tatlariyle, nihayetsiz Rahîm ve Kerîm bir Sâniin vücub-u vücûduna bedahet derecesinde şehâdet ettikleri gibi, hey’et-i mecmûasiyle, bütün zemîn yüzünde birlik ve beraberlik, birbirine benzemeklik ve sikke-i hilkatte müşabehet ve tedbir ve idarede münâsebet ve onlara taalluk eden îcad fiilleri ve Rabbânî isimlerde muvafakat ve o yüz bin enva’ın hadsiz efradlarını birbiri içinde şaşırmayarak birden idareleri gibi noktalariyle, o Vâcib-ül Vücûd Sâni’in bilbedahe vahdetine ve ehadiyetine dahi şehâdet ederler.

Hem, nasıl ki, onlar senin vücub-u vücûduna ve vahdetine şehâdet ediyorlar; öyle de, rûy-i zemînde dört yüz bin milletlerden teşekkül eden zîhayat ordusundaki hadsiz efradın yüz binler tarzda iâşe ve idareleri; şaşırmayarak karıştırmayarak mükemmel yapılmasiyle,

Ses Yok