Asa-yı Musa | Birinci Hücceti İmaniye | 135
(99-142)

Hafîz-i Zülcelâl’in himayesi altında, hikmetine emanet eder; sonra vefat ederler. Ve bahar mevsiminde, haşr-i a’zamın yüz bin misâli ve nümûne ve delilleri hükmünde olarak o vefat eden ağaçlar ve kökler ve bir kısım hayvancıklar, aynen ihya ve diriliyorlar. Ve bir kısmının dahi, kendi yerlerinde emsâlleri ve aynen onlara benzeyenleri îcad ve ihya olunuyor. Ve geçen baharın mevcûdâtı, işledikleri amellerin ve vazifelerin sahifelerini i’lânat gibi neşredip,âyetinin bir misâlini gösteriyorlar.

Hem; hey’et-i mecmûa cihetinde, her güzde ve her baharda büyük bir âlem vefat eder ve taze bir âlem vücûda gelir. Ve o vefat ve hudûs, o kadar muntazam cereyan ediyor ve o vefat ve hudûsta, gâyet intizam ve mîzanla o kadar nev’ilerin vefiyatları ve hudûsları oluyor ki; güya dünya öyle bir misafirhânedir ki, zîhayat kâinatlar ona misafir olurlar; ve seyyah âlemler ve seyyar dünyalar ona gelirler, vazifelerini görürler, giderler.

İşte; bu dünyada böyle hayatdar dünyaları ve vazifedar kâinatları kemâl-i ilim ve hikmet ve mîzanla ve müvâzene ve intizam ve nizamla ihdas ve îcad edip Rabbânî maksadlarda ve İlâhî gayelerde ve Rahmanî hizmetlerde Kadîrane isti’mal ve Rahîmane istihdam eden bir Zât-ı Zülcelâl’in vücub-u vücûdu ve hadsiz kudreti ve nihayetsiz hikmeti, bilbedahe Güneş gibi, akıllara görünüyor. “Hudûs” mesâilini Risâle-i Nur’a ve muhakkikîn-i Kelâmiyenin kitablarına havale ile o bahsi kapıyoruz.

Amma “imkân” ciheti ise: O da kâinatı istilâ ve ihâta etmiş. Çünkü; görüyoruz ki herşey, küllî ve cüz’î bulunsun, büyük ve küçük olsun arştan ferşe, zerrâttan seyyarata kadar her mevcûd; mahsus bir zât ve muayyen bir sûret ve mümtaz bir şahsiyet ve has sıfatlar ve hikmetli keyfiyetler ve maslahatlı cihazlar ile dünyaya gönderiliyor. Halbuki; o mahsus Zât’a ve o mâhiyete, hadsiz imkânat içinde o husûsiyeti vermek; hem, sûretler adedince imkânlar ve ihtimaller içinde o nakışlı ve farikalı ve münâsib o muayyen sûreti giydirmek; hem hemcinsinden olan eşhasın mikdarınca imkânlar içinde çalkanan o mevcûda, o lâyık şahsiyeti imtiyazla tahsis etmek; hem sıfatların nev’ileri ve mertebeleri sayısınca imkânlar ve ihtimaller içinde şekilsiz ve mütereddit bulunan o masnua, o has ve muvafık,

Səs yoxdur