maslahatlı sıfatları yerleştirmek; hem hadsiz yollar ve tarzlarda bulunması mümkün olması noktasında hadsiz imkânat ve ihtimalat içinde mütehayyir, sergerdan, hedefsiz o mahlûka, o hikmetli keyfiyetleri ve inâyetli cihazları takmak ve teçhiz etmek; elbette küllî ve cüz’î bütün mümkinat adedince ve her mümkünün mezkûr mâhiyet ve hüviyet, hey’et ve sûret, sıfat ve vaziyetinin imkânatı adedince tahsis edici, tercih edici, tayin edici, ihdas edici bir Vâcibü’l-Vücûd’un vücub-u vücûduna ve hadsiz kudretine ve nihayetsiz hikmetine ve hiçbir şey ve hiç bir şe’n O’ndan gizlenmediğine; ve hiçbir şey O’na ağır gelmediğine; ve en büyük bir şey en küçük bir şey gibi ona kolay geldiğine ve bir baharı bir ağaç kadar ve bir ağacı bir çekirdek kadar suhûletle îcad edebildiğine işâretler ve delâletler ve şehâdetler, imkân hakîkatından çıkıp kâinatın bu büyük şehâdetinin bir kanadını teşkil ederler.
Kâinatın şehâdetini, her iki kanadı ve iki hakîkatiyle Risâle-i Nur eczaları ve bilhassa Yirmi İkinci ve Otuz İkinci Sözler ve Yirminci ve Otuz Üçüncü Mektublar tamamiyle isbat ve îzah ettiklerinden onlara havale ederek bu pek uzun kıssayı kısa kestik.
Kâinatın hey’et-i mecmûasından gelen büyük ve küllî şehâdetin ikinci kanadını isbat eden:
İkinci Hakîkat: Bu mütemâdiyen çalkanan inkılâblar ve tahavvülâtlar içinde vücûdunu ve hizmetini ve zîhayat ise hayatını muhafazaya ve vazifesini yerine getirmeğe çalışan mahlûkatta, kuvvetlerinin bütün bütün hâricinde bir teavün hakîkatı görünüyor. Meselâ: Unsurları, zîhayatın imdâdına.. husûsan bulutları nebâtâtın mededine ve nebâtâtı dahi hayvânâtın yardımına ve hayvânât ise, insanların muavenetine ve memelerin kevser gibi sütleri, yavruların beslenmelerine ve zîhayatların iktidarları hâricindeki pek çok hacetleri ve erzakları, umulmadık yerlerden onların ellerine verilmesi, hatta zerrât-ı taamiye dahi hüceyrat-ı bedeniyenin tamirine koşmaları gibi teshir-i Rabbânî ile ve istihdam-ı Rahmanî ile, hakîkat-ı teavünün pek çok misâlleri doğrudan doğruya, bütün kâinatı bir saray gibi idare eden bir Rabb-ül Âlemîn’in umûmî ve rahîmane Rubûbiyyetini gösteriyorlar.
Evet câmid ve şuursuz ve şefkatsiz olan ve birbirine şefkatkârane, şuurdarane vaziyet gösteren muavenetçiler, elbette gâyet Rahîm ve Hakîm bir Rabb-i Zülcelâl’in kuvvetiyle, rahmetiyle, emriyle yardıma koşturuluyorlar.