Asa-yı Musa | Birinci Hücceti İmaniye | 138
(99-142)

denilmiştir.

Sonra, dünyaya gelen ve dünyanın yaratanını arayan ve on sekiz aded mertebelerden çıkan ve arş-ı hakîkate yetişen bir mi’rac-ı îmanî ile gaibane mârifetten hâzırane ve muhâtabâne bir makama terakki eden meraklı ve müştak yolcu adam, kendi ruhuna dedi ki: Fâtiha-i Şerife’de başından tâ kelimesine kadar gaibane medh ü sena ile bir huzur gelip hitabına çıkılması gibi, biz dahi doğrudan doğruya gaibane aramayı bırakıp, aradığımızı aradığımızdan sormalıyız; herşeyi gösteren Güneşi, Güneşten sormak gerektir. Evet, herşeyi gösteren, kendini herşeyden ziyâde gösterir. Öyle ise şemsin şuââtı ile onu görmek ve tanımak gibi, Hâlık’ımızın esmâ-i hüsnâsiyle ve sıfât-ı kudsiyesiyle onu kabiliyetimizin nisbetinde tanımaya çalışabiliriz.

Bu maksadın hadsiz yollarından iki yolu ve o iki yolun hadsiz mertebelerinden iki mertebeyi ve o iki mertebenin pek çok hakîkatlarından ve pek çok uzun tafsilâtından yalnız iki hakîkatı icmâl ve ihtisar ile bu risâlede beyân edeceğiz.

Birinci Hakîkat: Bilmüşahede gözümüzle görünen ve muhit ve dâimî ve muntazam ve dehşetli ve semâvî ve arzî olan bütün mevcûdâtı çeviren ve tebdil ve tecdid eden ve kâinatı kaplayan faaliyet-i müstevliye hakîkatı görünmesi ve o her cihetle hikmet-medâr faaliyet hakîkatının içinde tezahür-ü Rubûbiyyet hakîkatının bilbedahe hissedilmesi ve o her cihetle rahmet-feşan tezâhür-ü Rubûbiyyet hakîkatının içinde, tebarüz-ü Ulûhiyet hakîkatı bizzarure bilinmiş olmasıdır.

İşte; bu hâkîmane ve hakîmane faaliyet-i dâimeden ve perdesinin arkasında bir Fâil-i Kadîr ve Alîm’in ef’ali, görünür gibi hissedilir. Ve bu mürebbiyâne ve müdebbirâne ef’al-i Rabbânîyyeden ve perdesinin arkasından, herşeyde cilveleri bulunan esmâ-i İlâhîyye, hissedilir derecesinde bedahetle bilinir. Ve bu celâldârâne ve cemâlperverâne cilvelenen esmâ-i hüsnâdan ve perdesinin arkasında sıfât-ı seb’a-i kudsiyenin ilmelyakîn, belki aynelyakîn,

Səs yoxdur