Sözler | Onuncu Söz | 115
(48-119)

tâ, sûrenin âhirine kadar... İşte şu bahiste Haşir mes’elesinde Kur’an-ı Hakîm haşri isbat için yedi-sekiz sûrette, muhtelif bir tarzda isbat ediyor.

Evvelâ: Neş’e-i Ulâyı nazara verir. Der ki: Nutfeden alakaya, alakadan mudğaya, mudğadan, tâ hilkat-i insânîyyeye kadar olan neş’etinizi görüyorsunuz... Nasıl oluyor ki: “Neş’e-i Uhra” yı inkâr ediyorsunuz?.. O, onun misli, belki dâva ehvenidir. Hem, Cenâb-ı Hak, insâna karşı ettiği ihsânat-ı azîmeyi:



kelimesiyle işaret edip der: Size böyle ni’met eden bir zât, sizi başıboş bırakmaz ki, kabre girip kalkmamak üzere yatasınız. Hem remzen der: Ölmüş ağaçların dirilip yeşillenmesini görüyorsunuz. Odun gibi kemiklerin hayat bulmasını kıyas edemeyip istib’âd ediyorsunuz. Hem, Semâvat ve Arzı halkeden, Semâvat ve Arzın meyvesi olan insânın hayat ve mematından âciz kalır mı? Koca ağacı idare eden, o ağacın meyvesine ehemmiyet vermeyip başkasına mal eder mi? Bütün ağacın neticesini terketmekle, bütün eczasıyla hikmetle yoğrulmuş hilkat şeceresini abes ve beyhûde yapar mı zannedersiniz? Der: Haşirde sizi ihya edecek Zât, öyle bir Zâttır ki, bütün kâinat O’na emirber nefer hükmündedir. Emr-i e karşı kemâl-i inkıyad ile serfürû eder. Bir baharı halketmek, bir çiçek kadar O’na ehven gelir. Bütün hayvanatı îcad etmek, bir sinek îcadı kadar kudretine kolay gelir bir Zâttır. Öyle bir Zâta karşı: deyip kudretine karşı ta’ciz ile meydan okunmaz!

Sonra, tâbiriyle; herşey’in dizgini elinde, herşey’in anahtarı yanında, gece ve gündüzü, kış ve yazı bir kitap sahifeleri gibi kolayca çevirir. Dünya ve ahreti iki menzil gibi; bunu kapar, onu açar bir Kadîr-i Zülcelâldir. Mâdem böyledir, bütün delâilin neticesi olarak: yâni; kabirden sizi ihyâ edip, haşre getirip huzur-u kibriyâsında hesabınızı görecektir.

Səs yoxdur