Sözler | Onuncu Söz | 54
(48-119)

Demek oluyor ki; O Zât-ı Muazzam bütün hâdisatı kaydettirir, sûretini alır. İşte şu dikkatli hıfz ve muhafaza, elbette bir muhasebe içindir. Şimdi, en âdi raiyyetin en âdi muamelelerini ihmal etmeyen bir Hâkim-i Hafîz, hiç mümkün müdür ki raiyyetin en büyüklerinden en büyük amellerini muhafaza etmesin, muhasebe etmesin, mükâfat ve mücâzât vermesin. Halbuki, O zâtın izzetine ve gayretine dokunacak ve şe’n-i merhameti hiç kabûl etmeyecek muâmeleler, o büyüklerden sudûr ediyor. Burada cezâya çarpmıyor.

Demek, bir Mahkeme-i Kübrâya bırakılıyor...

SEKİZİNCİ SURET: Gel, O’ndan gelen bu fermanları sana okuyacağım. Bak, mükerrer va’dediyor ve şiddetli tehdid ediyor ki: “Sizleri oradan alıp, makarr-ı saltanatıma getireceğim ve mutîleri mes’ûd, âsîleri mahbus edeceğim. O muvakkat yeri harab edip, müebbed sarayları, zindanları hâvi diğer bir memleket kuracağım.” Hem o vaad ettiği şeyler, O’na gayet rahattır. Raiyyetine, gayet mühimdir. Va’dinde hulf ise, izzet-i iktidarına gayet zıttır. İşte bak ey sersem! Sen yalancı vehmini, hezeyancı aklını, aldatıcı nefsini tasdik ediyorsun. Ve hiçbir veçhile hulf ve hilâfâ mecbûriyyeti olmayan ve hiçbir cihetle hilâf haysiyyetine yakışmayan ve bütün görünen işler sıdkına şehadet eden bir zâtı tekzib ediyorsun. Elbette büyük bir cezaya müstehak olursun. Misâlin şuna benzer ki: Bir yolcu, güneşin ziyâsından gözünü kapıyor, hayâline bakıyor; vehmi, bir yıldız böceği gibi kafa fenerinin ışığıyla dehşetli yolunu tenvîr etmek istiyor. Mâdem vaad etmiş, yapacaktır. Halbuki îfâsı O’na çok rahat ve bize ve herşeye ve O’na ve saltanatına pek çok lâzımdır.

Demek bir Mahkeme-i Kübrâ, bir saadet-i uzmâ vardır.

DOKUZUNCU SURET: Şimdi gel! Bu dâirelerin ve cemâatlerin bâzı rüesâlarına ki; (Hâşiye) her biri bizzât Pâdişahla görüşecek husûsî birer telefonu var. Hem bâzı O’nun huzûruna çıkmışlar. Ne diyorlar bak: Bunlar ittifakla ihbar ediyorlar ki; O Zât, mükâfat ve mücâzât için pek muhteşem ve dehşetli bir yer ihzâr etmiş. Gayet kavî vaad ve şiddetli tehdid ediyor.


Hâşiye: Şu sûretin isbat ettiği mânâlar “Sekizinci Hakîkat”te görünecek. Meselâ, dairelerin reisleri şu temsilde, Enbiya ve Evliyaya işarettir. Ve telefon ise, ma'kes-i vahy ve mazhar-ı ilham olan, kalbden uzanan bir nisbet-i Rabbâniyyedir ki, kalb o telefonun başıdır ve kulağı hükmündedir.

Səs yoxdur