Sözler | OnÜçüncü Söz | 151
(137-162)

Mâdem hakîkat budur ve mâdem geçmiş musibet saatleri, elemleri ile beraber madum ve yok olmuş ve gelecek bela günleri şimdi madum ve yoktur ve yoktan elem yok ve madumdan elem gelmez. Meselâ, birkaç gün sonra aç ve susuz olmak ihtimalinden, bugün o niyetle mütemadiyen ekmek yese ve su içse, ne derece divaneliktir. Aynen öyle de, geçmiş ve gelecek elemli saatleri -ki hiç ve madum ve yok olmuşlar- şimdi düşünüp sabırsızlık göstermek ve kusurlu nefsini bırakıp, Allah’tan şekva etmek gibi “Of!.. Of!..” etmek divaneliktir. Eğer sağa-sola yâni geçmiş ve geleceklere sabır kuvvetini dağıtmazsa ve hâzır saate ve güne karşı tutsa, tam kâfi gelir. Sıkıntı ondan bire iner. Hattâ şekva olmasın, ben bu üçüncü Medrese-i Yusufiyyede, birkaç gün zarfında, hiç ömrümde görmediğim maddî ve ma’nevî sıkıntılı, hastalıklı musibetimde, husûsan Nur’un hizmetinden mahrumiyetimden gelen me’yusiyet ve kalbî ve ruhî sıkıntılar beni ezdiği sırada, inâyet-i İlâhiyye bu mezkûr hakîkatı gösterdi. Ben de sıkıntılı hastalığımdan ve hapsimden razı oldum. Çünki: “Benim gibi kabir kapısında bir bîçareye, gafletle geçebilir bir saatini, on adet ibâdet saatleri yapmak büyük kârdır” diye şükreyledim.

Üçüncü Nokta: Mahpuslara şefkatkârane hizmetle yardım etmek ve muhtaç oldukları rızıklarını ellerine vermek ve ma’nevî yaralarına tesellilerle merhem sürmekte, az bir amel ile büyük bir kazanç var. Ve dışarıdan gelen yemeklerini onlara vermek, aynı o yemek kadar, o gardiyan ve gardiyan ile beraber dâhilde ve hariçte çalışanların -bir sadaka hükmünde- defter-i hasenatına yazılır. Husûsan musibetzede, ihtiyar veya hasta veya fakir veya garib olsa, o sadaka-i ma’nevîyyenin sevabı çok ziyâdeleşir.

İşte bu kıymetli kazancın şartı, farz namazını kılmaktır. Tâ ki: O hizmeti, Lillâh için olsun. Hem bir şartı da sadakat ve şefkat ve sevinç ile ve minnet etmemek tarzda yardımlarına koşmaktır.


* * *

Səs yoxdur