Bırak bîçare feryadı, beladan gel tevekkül kıl!
Zira feryad, belâ-ender, hatâ-ender beladır bil!
Belâ vereni buldunsa, atâ-ender, safâ-ender belâdır bil!
Bırak feryadı, şükür kıl mânend-i belâbil, dema keyfinden güler hep gül mül.
Ger bulmazsan, bütün dünya cefâ-ender, fena-ender hebadır bil!
Cihan dolu belâ başında varken, ne bağırırsın küçük bir belâdan, gel tevekkül kıl!
Tevekkül ile belâ yüzünde gül, tâ o da gülsün.
O güldükçe küçülür, eder tebeddül.
Bil ey hodgâm! Bu dünyada saadet, terk-i dünyada.
Hudabîn isen, o kâfidir, bıraksan da bütün eşya lehinde.
Ger hodbîn isen, helâkettir, ne yaparsan bütün eşya aleyhinde.
Demek terki gerektir her iki halde bu dünyada.
Terki demek: Huda mülkü, O’nun izni, O’nun namıyla bakmakta...
Ticaret istiyorsan ger, şu fâni ömrünü bâkiye tebdilde.
Eğer nefsine talib isen, çürüktür hem temelsiz de.
Eğer âfâkı ister isen, fena damgası üstünde.
Demek değmez ki alınsa, çürük maldır hep bu çarşıda.
Öyle ise geç, iyi mallar dizilmiş arkasında...
Hâşiye: Bu ikinci makamdaki parçalar şiire benzer, fakat şiir değiller. Kasdî nazmedilmemişler. Belki hakikatların kemâl-i intizâmı cihetinde, bir derece manzum sûretini almışlar...