Sözler | YirmiDördüncü Söz | 345
(332-364)

Şu dahi, Deccal şimalden çıkıp âlem-i medeniyyet tarafına tecavüzüne şarettir. Günü Deccal’a isnad etmekle şu işarete işaret eder. Daha bu tarafa geldikçe bir haftada güneş gurub etmiyor. Daha gele gele tulû’ ve gurub ortasında üç saat devam ediyor. Ben Rusya’da esarette iken böyle bir yerde bulundum. Bize yakın, bir hafta güneş gurub etmeyen bir yer vardı. Seyir için oraya gidiyorlardı. “Deccal’ın çıktığı vakit, umum dünya işitecek” olan kaydı, telgraf ve radyo halletmiştir. Kırk günde gezmesini de, merkebi olan şimendifer ve tayyare halletmiştir. Eskiden bu iki kaydı muhal gören mülhidler, şimdi âdi görüyorlar!..


Alâmet-i kıyametten olan Ye’cüc ve Me’cüce ve Sedde dair, bir risalede bir derece tafsilen yazdığımdan ona havale edip şurada yalnız şunu deriz ki: Eskiden Mançur, Moğol ünvanıyla içtimaat-ı beşeriyyeyi zîr ü zeber eden tâifeler ve Sedd-i Çinî’nin yapılmasına sebebiyet verenler, kıyamete yakın yine anarşistlik gibi bir fikirle medeniyyet-i beşeriyyeyi zîr ü zeber edecekleri, rivayetlerde vardır.

Bâzı mülhidler derler: Bu kadar acaibi yapan ve yapacak tâifeler nerede?

Elcevab: Çekirge gibi bir âfât, bir mevsimde pek çok kesretle bulunur. Mevsim değiştikçe memleketi fesada veren kesretli o tâifelerin hakîkatları, mahdud bâzı ferdlerde saklanıyor. Yine zamanı geldikçe emr-i İlâhî ile o mahdud ferdlerden gayet kesretli aynı fesad yine başlar. Gûyâ onların hakîkat-ı milliyetleri inceliyor, kopmuyor. Yine mevsimi geldikçe zuhur ediyor. Aynen öyle de: Bir zaman dünyayı herc ü merc eden o tâifeler, izn-i İlâhî ile mevsimi geldiği vakit aynı o tâife, medeniyyet-i beşeriyyeyi herc ü merc edecekler. Fakat onların muharrikleri başka bir sûrette tezâhür eder.



Dokuzuncu Asıl: Mesâil-i îmaniyyeden bir kısmın netâici, şu mukayyed ve dar âleme bakar. Diğer bir kısmı, geniş ve mutlak olan âlem-i âhirete bakar. Amellerin fazilet ve sevabına dair Ehâdîs-i Şerifenin bir kısmı terğib ve terhibe münâsib bir tesir vermek için belâgatlı bir üslûbda geldiğinden, dikkatsiz insânlar onları mübalağalı zannetmişler. Halbuki bütün onlar ayn-ı hak ve mahz-ı hakîkat olduklarından mücazefe ve mübalağa, içlerinde yoktur. Ezcümle, en ziyâde insafsızların zihnini kurcalayan şu Hadîstir ki:

Səs yoxdur