Sözler | YirmiDördüncü Söz | 347
(332-364)

Meselâ: İçinde mısır ekilmiş bir tarla farzedelim ki, bin tane ekilmiş. Bâzı habbeleri yedi sünbül vermiş farzetsek, herbir sünbülde yüzer tane olmuş ise, o vakit tek bir habbe bütün tarlanın iki sülüsüne mukabil oluyor. Meselâ: Birisi de on sünbül vermiş, herbirinde ikiyüz tane vermiş, o vakit birtek habbe asıl tarladaki habbelerin iki misli kadardır. Ve hâkezâ kıyas et.

Şimdi Kur’an-ı Hakîm’i nuranî, mukaddes bir mezraa-i semâviyye tasavvur ediyoruz. İşte herbir harfi asıl sevabıyla birer habbe hükmündedir. Onların sünbülleri nazara alınmayacak. Sûre-i Yâsin, İhlas, Fâtiha, Kul ya eyyühel-kâfirûn, İza zülziletil-ardu gibi sâir faziletlerine dair rivayet edilen sûre ve âyetlerle müvazene edilebilir. Meselâ: Kur’an-ı Hakîm’in üçyüzbin altıyüzyirmi harfi olduğundan, Sûre-i İhlas besmele ile beraber altmış dokuzdur. Üç defa altmışdokuz, ikiyüzyedi harftir. Demek Sure-i İhlas’ın herbir harfinin haseneleri, binbeşyüze yakındır. İşte Sûre-i Yâsin’in hurufâtı hesab edilse, Kur’an-ı Hakîm’in mecmu-u hurufatına nisbet edilse ve on defa muzaaf olması nazara alınsa şöyle bir netice çıkar ki: Yâsin-i Şerif’in herbir harfi takriben beşyüze yakın sevabı vardır. Yâni o kadar hasene sayılabilir. İşte buna kıyasen başkalarını dahi tatbik etsen, ne kadar lâtif ve güzel ve doğru ve mücazefesiz bir hakîkat olduğunu anlarsın.

Onuncu Asıl: Ekser tâife-i mahlûkatta olduğu gibi ef’al ve a’mâl-i beşeriyyede bâzı hârika ferdler bulunur. O ferdler eğer iyilikte ileri gitmişse, o nevilerin medâr-ı fahrleridir, yoksa medâr-ı şeametleridir. Hem gizleniyorlar. Âdeta birer şahs-ı ma’nevî, birer gaye-i hayal hükmüne geçerler. Sâir ferdlerin herbirisi o olmağa çalışır ve o olmak ihtimali var. Demek o mükemmel hârika ferd ise; mutlak, mübhem bulunup heryerde bulunması mümkün... Şu ibham îtibariyle mantıkça kaziyye-i mümkine sûretinde külliyetine hükmedilebilir. Yâni, herbir amel şöyle bir netice verebilmesi mümkündür.

Meselâ, “Kim iki rek’at namazı filan vakitte kılsa, bir hac kadardır.” İşte iki rek’at namaz bâzı vakitte bir hacca mukabil geldiği hakîkattır. Herbir iki rek’at namazda bu mânâ külliyet ile mümkündür. Demek şu nevideki rivâyetler, vukuu bilfiil daimî ve küllî değil. Zira kabûlün mâdem şartları vardır, külliyet ve daimîlikten çıkar. Belki” ya bilfiil muvakkattır, mutlaktır veyahut mümkinedir, külliyedir. Demek şu nevi ehâdîsteki külliyet ise, imkân itibariyledir.

Səs yoxdur