Sözler | YirmiDördüncü Söz | 351
(332-364)

Meselâ, Küre-i Arz ehl-i hikmet nazarıyla bakılsa hakîkatı şudur ki:

Güneş etrafında mutavassıt bir seyyare gibi hadsiz yıldızlar içinde döner. Yıldızlara nisbeten küçük bir mahlûk. Fakat ehl-i Kur’an nazarıyla bakıldığı vakit -Onbeşinci Söz’de izah edildiği gibi- hakîkatı şöyledir ki: Semere-i âlem olan insân; en câmi’, en bedi’ ve en âciz, en aziz, en zaîf, en lâtif bir mu’cize-i kudret olduğundan, beşik ve meskeni olan zemin; semâya nisbeten maddeten küçüklüğüyle ve hakaretiyle beraber mânen ve san’aten bütün kâinatın kalbi, merkezi.. bütün mu’cizât-ı san’atının meşheri, sergisi.. bütün tecelliyat-ı Esmâsının mazharı, nokta-i mihrâkiyesi.. nihayetsiz faaliyet-i Rabbâniyyenin mahşeri, ma’kesi.. hadsiz Hallâkıyet-i İlâhiyyenin husûsan nebatât ve hayvanâtın kesretli enva’-ı sağiresinden cevvadane icadın medârı, çarşısı ve pek geniş âhiret âlemlerindeki masnûatın küçük mikyasta nümûnegâhı ve mensucat-ı ebediyyenin sür’atle işleyen tezgâhı ve menâzır-ı sermediyyenin çabuk değişen taklidgâhı ve besâtîn-i daimenin tohumcuklarına sür’atle sünbüllenen dar ve muvakkat mezraası ve terbiyegâhı olmuştur.

İşte Arzın bu âzamet-i ma’nevîyyesinden ve ehemmiyyet-i san’aviy-yesindendir ki, Kur’an-ı Hakîm; semâvata nisbeten büyük bir ağacın küçük bir meyvesi hükmünde olan Arzı, bütün semâvata karşı küçücük kalbi, büyük kalıba mukabil tutmak gibi denk tutuyor. Onu bir kefede, bütün semâvâtı bir kefede koyuyor, mükerreren:



diyor. İşte sâir mesâili buna kıyas et ve anlaki: Felsefenin ruhsuz, sönük hakîkatleri; Kur’anın parlak, ruhlu hakîkatleriyle müsâdeme edemez. Nokta-i nazar ayrı ayrı olduğu için, ayrı ayrı görünür.

DÖRDÜNCÜ DAL:


Şu büyük ve geniş âyetin hazinesinden yalnız birtek cevherini göstereceğiz. Şöyle ki:

Səs yoxdur